Pazartesi, Ağustos 30, 2010 Lefke, Kıbrıs
Allah Allah Allah Allah Allah Allah AziyzAllah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah SubhanAllah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah SultanAllah
Sultansın, Ente Sultan. Sen Sultanlar Sultanısın. Ey Rabbimiz! Mutlak halifen olan Seyyidina Muhammed (s.a.v)’e daha fazla şan ve şeref ve heybet ver. Sonsuz rahmetinle bizimle beraber ol. Ey Rabbimiz! Bize iyi kullarını gönder. Mübarek kullarını gönder ki zayıf kullarını insanlığın en büyük düşmanı olan şeytanın hile ve tuzaklarına düşmekten kurtarsın. Bütün peygamberler ve ilahi insanlar için göklerden daha fazla nûrlar istiyoruz. Rabbimize kulluk için bizim zayıf hayatımıza ulaşıp bizi yeterince güçlendirsinler.
Ve Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym diyoruz. Bismillahirrahmanirrahiym demek insanoğlunun şerefidir. Bu bir kimseyi Rabbi, Cenâb-ı Allah ile beraber kılar. Cenâb-ı Allah ile beraber olmak kolay değildir. Ama ilahi varlıkların temsilcileri olanlar bizi onların himaye kanatlarının altına alırlar. Bismillahirrahmanirrahiym dersek, burada ve buradan sonra korunuruz. Bütün şanlar, bütün övgüler, bütün azametler herşeye Kâdir olan Cenâb-ı Allah’adır.
Ey İnsan! Cenâb-ı Allah sizi hayata getirdi diye gurur duyun. Sizi yoktan vâr etti. Birşey bizim doğamıza göredir. Evet, budur, ikram eder. Biz sadece kulluk seviyesindeyiz; daha fazla değil. Kulluktan şerefe ulaşırız, ilahi şereflere. Ey katılanlarımız! Ey gafiller! Hepimiz gafiliz. Neden? Çünkü böyle mühim şeyleri düşünmüyoruz. Belki en mühim nokta veya en mühim hedeftir.
Ey Katılanlar, uyumayın! Hergün size beleşten yeni seans tiyatro yapıyorum ve böylece katılanların omuzlarında bu hayatın ağır yükü alınıyor. Ben taşıyabilirim, Cenâb-ı Allah bir karıncaya dahi emretse, insanların yükünü taşıyabilir. İnsanların ağırlığını bir karınca geri alıp taşıyabilir. Ve ben burada sizin ağır yükünüzü alıyorum. Gelip dinlerseniz, hakikatte sizden şeytani yönlerin, şeytani işlerin ağırlığının alındığını anlarsınız. Onun için gelin ve dinleyin. Buraya gelip dinlerseniz, iki sene daha ömrünüz varsa bu dört sene olur. Ömrünüz 10 seneyse bu 20 sene olur. Gelin dinleyin. Gelmezseniz bu hergün azalır, azalır, azalır, azalır ve kabirdeki yerinize yaklaşırsınız.
Bize insanlara tazelik vermek emredildi; hergün tazelik alabilirsiniz. Bizim size verdiğimizi doğudan batıya başka size kimse veremez. Peygamberler Mührünün (s.a.v) hürmetine, bu ayın hürmetine gelin dinleyin. İnanmazsanız, eğer 10 sene ömrünüz varsa 5 sena yaşarsınız. Bu size uygun bir cezadır çünkü gelip dinlemiyorsunuz. Gelip dinlemelisiniz. Tarikatun essohbe, "Bizim yolumuz sohbet yoludur."
Ey Selefi ulemaları! Anlıyor musunuz? Bugün başlarımız nasıl? Mutlu musunuz? Neden asla gülmezsiniz? Ne için öfkeleniyorsunuz? Ben sizden paranızı mı yoksa sarayınızı mı alıyorum? Birşey almıyorum. Size tazelik vermek istiyorum; ne için öfkeleniyorsunuz? Gelin dinleyin! Gelin dinleyin, (sizin için) daha iyi. Ben sizden bir riyal istemiyorum, hayır önemli değil. Katılmak için hepiniz yarım riyal verseniz fark etmez. Suudi Arabistan’ın belki 10 milyon insanları vardır. 10 milyon insandan yarım Riyal 5 milyon Riyal eder hergün. Böyle düşünmeyin.
Muhiddin Arabi hazretleri, Cenâb-ı Allah onu rahmetiyle sarsın, ne içın, "Ey İnsanlar! Ma`bûudukum tahta gadmeyn, sizin taptığınız şey ayağımın altındadır" diye buyurmuş? Bu demek oluyorki: "Sizin yaşam gayeniz ve tek sevdiğiniz şey dünyadır; işte o benim ayaklarımın altındadır! Dünya ayaklarımın altındadır, evet, üstünde yürüyoruz."
Ey Katılanlar! Hayatınızda bir memnuniyete ulaşmak istiyorsanız kaçmayın. Ben senin verdiğini sevmem. Bana geceleri riyaller yağıyor, telaş etmeyin. Gümüş madeni paralar her geldiğinde onları atarım. Ey Rabbim! Ben Seni, Senin razılığını istiyorum. Ben nefsimin hoşnutluğunu istemiyorum, hayır. Ben Senin rızalığını istiyorum; kendimi hoşnut etmeye koşmuyorum çünkü bu sahte zevktir. Nefsime verilenler sahte zevktir, tadı yoktur. Ama ben Rabbimin, Herşeye Kâdir olan Allah’ın hoşnutluğunu istiyorum. Benden razı olmasını istiyorum. Bu benim asıl hedefimdir!
Ey Selefi ulemaları ve melikleriniz, krallarınız, ümeralarınız, meşaikleriniz! Sizin asıl hedefiniz nedir söyleyin! Sizin asıl hedefiniz yüksek binalar, güzel hanımlar ve lezzetli yemeklerdir. Siz asla kulların hakiki hedeflerini ne olduğunu düşünmezsiniz; kul olduğunuzu unuttunuz! Krallarınız, melikleriniz hergün 70 kere, “Ey Rabbim, ben Senin kulunum!” "Ey Rabbim, ben Senin kulunum!” "Ey Rabbim, ben Senin kulunum!” deyip ağlamalılar. Çünkü onun nefsi, “Bunu söyleme. Sen kralsın; 'Ben kulum' deme. Kulluk nerede, sultanlık nerede? Ey sevgilim, 'Ben kralım' 'Ben kralım' 'Ben kralım' 'Ben sultanım' 'Ben First Lady’im' demelisin” der. Bu size şeytani talimdir. Hergün oturup aynaya bakın ve “Ey Arabistan kralı! Ey Abessily kralı; doğu kıtanın kralı! Ey batılı ülkelerin kralı!" de. Oturup, “Ey Rabbim, ben Senin kulunum!” “Ey Rabbim, ben senin kulunum!” “Ey Rabbim, ben kulum!” “Ey Rabbim, ben kulum, ben kulum, ben kulum!” Bunu 70 defa söylemelisiniz. O zaman hoşnutluğa ulaşırsınız çünkü Cenâb-ı Allah kullarının bunu söylemesini sever.
“Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd!" 70 kere söyleyin. Bu melikler, sultanlar imparatorlar ve krallar içindir. Onlar, “Ey Rabbim, ben Senin kulunum. Sen benim Rabbimsin ve ben Senin kulunum” demeliler. Bu Cenâb-ı Allah’ı sizden razı eder ve size hoşnutluk verir. O zaman Cenâb-ı Allah size (meleklerin) ikram etmesini emreder; “Ey meleklerim! Kullarıma hoşnutluk verin. Onun yüzüne başka kimsenin veremeyeceği öylesine bir güzellik ver! Çünkü ben kulumu kral veya kraliçe yaptım ve karşımda, “Ey Rabbim, Sen Rabbimsin, Sen benim Kralımsın, Sen benim Melikimsin ve ben Senin kulunum. Ben Senin kulunum, ben Senin kulunum. Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd!" diyor.
Ey Selefi ulemaları! Neredesiniz? Söylüyor musunuz? Bu hatta’yı başınıza takmak için aynaya bakıyorsunuz. Hayır, oturup söyleyin. Kâbe-i Muazzama'ya, Allah’ın evine veya o istikamete bakın ve “Ey Rabbim! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ente Rab, enel `abd! Ben kulum ve Sen benim Rabbimsin. Ben Senin kulunum, Sen benim Rabbimsin!” deyin. Utanıyorsanız mühim değil. Özel odanızda, “Ey Rabbim, ben Senin kulunum, Sen benim Rabbimsin. Ben Senin kulunum, Sen benim Rabbimsin. Ben Senin kulunum, Sen benim Rabbimsin. Enel `abd, Ente Rab. Enel `abduke, Ente Rabbi. Ve ene `abduke daîf ve Ente Rabbuke minel Kadi. Ey Rabbim! Lütfen benim kulluğumu kabul et” deyin.
Neredesiniz? Şeyhin söylediğinde yanlış birşey mı var, ey Vehhabiler? Eğer "evet" derseniz, yarına kadar kimse yaşamaz, bayrama kadar kimse hayatta olmaz. Bu Şeyh yalan söylüyor derseniz âlemlerin Rabbi işitiyor, bakıyor ve görüyor. ”Ben Vehhabiyim, ben Selefiyim, ben ulemayım” demeyi bırakın. Cenâb-ı Allah bizi affeylesin.
Ey insanlar! Ey katılanlarımız, ey bütün milletler! İlk önce kutsal papadan, kutsal haham başından başlıyoruz. Haham başı hergün, “Sen benim Rabbimsin, ben Senin kulunum” diyor mu? Demiyorsa, nefsini ayağının altına almak için en azından 100 defa demelidir. Siz kitap verilen insanlarsınız. Haham başı, söyle! Şimdi Selefi ulemalarını bırakıp haham başına geliyorum.
Âlemlerin Rabbi Musa (a.s.)’ı Mukaddes Vadiye davet etti. Musa (a.s.) geldi ve âlemlerin Rabbi onu çağırıp neden “Ey Musa! Ayakkabılarını bırakta gel. Buraya ayakkabılarınla gelme” diye buyurdu? Ayakkabılar nedir? Pekçok anlamı vardır. Anladığımız birinci anlamı ayakkabıdır. Ama hakikatte Cenâb-ı Allah’ın demek istediği, “Kirli nefsini bırak ve temiz gel. Ayakkabılarının üstünde yürüyorsun, ayakkabıyı giyip üstünde yürüyorsun. Üstünde yürüdüğün ayakkabıların senin nefsindir. Nefsini bırak çünkü nefsin şeytanla beraberdir; onu bırak ve temiz gel."
Ey insanlar! Onun için Müslümanlar camiye ibadet etmek için geldiklerinde ayakkabılarını çıkartırlar. Ne için çıkarttığımızı anlıyor musunuz? Ama siz Hıristiyanlar ve Yahudiler bunu kayıp ettiniz. Kilise ve sinagoglara ayakkabılarını çıkartmadan girerler ve bu yanlıştır; çıkartın! Sadece Müslümanlar Cenâb-ı Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın Musa (a.s)’a emrettiğine göre ayakkabılarını çıkartıp girerler. Ama Hıristiyanlar neden ayakkabılarıyla girerler? Bu Tevrat’da, İncil’de yazmaz mı? Neden çıkartmazsınız?
Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte kutsal kimselere soruyorum. Onlar girmez mi içeri? Yahudiler de ayakkabıyla girerler. Yahudiler de Kudüs’te o duvara ağlarlar ama ayakkabılarıyla. Cenâb-ı Allah, “Ey Musa! Ayakkabılarını çıkart” buyurdu. Siz nasıl bu duvara ağlamaya gidersiniz ve ayakkabılarınızı çıkartmazsınız?
“Ey Şeyh, çıkartırsak birisi çalabilir. Onun için tutuyoruz.”
Bende derim, “En azından cebinize koyun. Sağ ayakkabıyı sağ cebinize, sol ayakkabıyı sol cebinize koyun.”
“Ey Şeyh, bu iki ceplere koyamayız çünkü bu harçlık parasıyla doludur. Cepler para içindir, ayakkabılar için değildir.”
“Onları boynunuza bağlayıp gelin” derim.
“Hayır, orada bıraksak daha iyi olur. Bazı kimseler ayakkabılarımızı alabilir veya değiştirebilirler, bunu yapamayız. Böyle daha iyidir, biz Musa değiliz, onun ümmetindeyiz fark etmez.”
Merhaban haham başı. Allahu Ekber Ya Rabbi Sen bilirsin. Biz bilmeyiz, Sen bilirsin Rabbim. Bize bildir, öğret ve herşeyin değerini verdir. Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah! Tövbe Ya Rabbi. Af istiyoruz ey Rabbimiz. Bize edep öğretecek birini gönder, ilahi edep öğretecek birini gönder en sevgilin Seyyidina Muhammed (s.a.v) hürmetine.
Fatiha.