Go to media page Available in: Japanese   English   Turkish  

Her Günün Tecellisi Başkadır

Sultan ul-Evliya

Mevlana Şeyh Nazım el-Hakkani

25 Haziran 2011 Lefke, Kıbrıs

Ortalık karışıktır; öyledir, bir halinde durmaz. Her günün tecellisi başkadır. Bugün düne benzemez; bugün gelecek güne benzemez. Hepsinin muhtevası başkadır. Dünkü günde olan hâdiseler, bugün burada bulunamaz; o geçti. Şimdi, fulkil meşhûn, "Yüklü Gemi" (Yasin 36:41) gibi bugün başka bir gemi geldi rıhtıma. O, yükünü indirecek; alacağını alacak, vereceğini verecek, yürüyecek. Yarınki gün başka yük ile gelecek; verecek, alacak. Yani bir gün öteki güne benzemez. Şimdi onun için, ne demişler? "Mü'min, her günün tecellisine uyan kimsedir." Mü'min suyun akıntısına doğru gider. Akılsız adam, aksine gelmek ister. Ee olmaz oğlum, olmaz! Suyun akıntısına gideceksin; tersine gitme! Şimdi bütün insanların hepsi, tersine gider. Hiç kolaylık tarafına gittiği yok; her yerde sıkıntı! Nedendir? Tersine gitmeye uğraşıyor. Tersine dediğim vakitte, nedir? Yani, bugünkü hali aynen yarına nakletmek ister. Ee olmaz! Bugünün işi

başkadır; yarınki günün tecellisi başkadır.

Şimdi yazdır; yaz mevsimi üç aydır. Üç aydan sonra sonbahar gelir. E şimdi, yazdaki tecelliyi sonbaharda da aynen sen tatbik etmek istersen, imkanı var mı? İmkanı yok. Sonbahardan sonra kış gelir. Kışın tecellisi başka. E biz sonbaharın havasını kışta da yürütmek isteriz, ama olamaz. Yılda sadece kış olmaz. Kıştan sonra, devri çevriliyor denir; bahar geliyor. Baharın tecellisi başkadır. E biz hepsinin bir olmasını istiyoruz. E olmaz oğlum bu! Niye muvaffak olamıyor bu adamlar? Hikmet bilmezler. Hikmet bilmez. Yaz ile kış bir olur mu? Güz ile bahar bir olur mu? Olamaz! Hikmet bilmeyen adam içine batar; kalır, çikamaz.

Onun için tecelli mühimdir. Bugünün işi başkadır, yarınki iş başkadır. Buna göre hareket edeceğiz. Dümeni sen nasıl tutarsın arabada? Dümdüz yoldaki gibi tutarsan böyle, inişinde yokuşunda virajında, hangi tertiple sürersen yüz defa takla atar. Yüz defa! Onun için tecelliyi bilecen. En azından Cenab-ı Allah bize (ibret olsun diye) dört mevsimi gösteriyor. Değişeceksiniz! Aynı olamaz. Gençlik başka; orta yaşlılık başka; yaşlıklık başka; ihtiyarlık başkadır. Hikmet bilmiyor bu insanlar; düpedüz gidiyor. Olmaz! Virajı da var yolun. Takla atarsın, bir daha kalkamassin! Allah muhafaza. Hikmet bilmiyorlar. Halbuki en önde okutulacak derstir bu; hikmet öğreteceksin. Bu dünyadaki hikmetlerin sonu yok, hesabı yok; hepsi de insana yarar. Hikmet dediğin vakitte, hepsi insana yaramak içindir. Allah bu hikmetleri halk eyledi (yarattı); bunu öğretmiyorlar. Aç kitaplarını bu eşek heriflerin; içindeki şey zibil, zibil (çöp)! Bre zibili ne koyarsın onlara? Cevahir var! Cevahirleri çıkarsana, öğretsene; bulsunlar arasınlar cevherleri! Bu kadar bin talebe okuyup bitiriyor, ama ne yapacağını bilmez. E ne için okudun sen? Ne için okudun sen! Bu kadar gençliğini tükettin maddi ve manevi, hemen hemen sıfırlandın. Ne için? Ne öğrendin? (İşte pek iyi, jimnastik, şudur budur...) Bunlar gevezelik yahu! Bunları bırak! Değişim farzdır! Değişeceksin! Yazı tanımayan, kışı bilmez. Kışı bilmeyen, yazı bilmez. Ne okuttun bu kadar, çocuklara? Ne öğrettin? İşte karneleri getirip veriyor: "Pek iyi" veya "İyi". İçindekilerin hepsi zibil! Bununla bu çocuk bu hayatta yaşayamaz. Aldı senin oğlancık diplomasını. "Diploma" derler şimdi. "Şehadetnâme" derlerdi eskiden. Ne için? Bir şey öğrendiğine dair şahitliğe, bu baraka verilirdi; bu dersleri bu çocuk öğrenmiştir, tatbik edebilir diye.

Ne olacak çocuklar şimdi? Onun için de, belki en az 40,000 avaracı (işsiz güçsüz gezen) genç var. Ne yaparlar? Neyi öğrendiler? Öğrendikleri nedir? Öğrettikleri bir şey yok ki, bir şey öğrensin! Öğrenilecek bir şey olsa, biz de öğrenelim. Öğrenilmeyeceği, öğretiyorlar. Elindeki karne dedikleri, saçma sapan müdürdür; bilmem ikinci müdürdür, muallimdir, şudur budur. Bir gösteriş, bir zırva işler! Nedir senin bu derecede gösteriş ettiğin? Bu çocuk hayatta ne yapacak şimdi? Bu kadar okuttun sen çocukları; 5 yaşında teslim aldın, 20 yaşına kadar, toplam 15 sene! Bu çocuk ne yapacak şimdi hayatta? Ne yapabilir? Bir şey öğrenmedi ki, bir şey yapsın.Öğrense, yapacak. Ne öğrettin sen kendisine? Onun için değişim, yani "değişim" der bunlar ama, hayat çeşit çeşit safhanın içerisine giriyor. Hayatın safhaları bir değil ki. Bunlar hayatın safhalarını yalnız mektepte okumak veya okutmak ilen anlıyorlar. Yok! Mektepte okuttuğunuz zırva, hayatta geçer mi? Onu söylesene bana! Bu çocuk ne yapacak şimdi? Bir şey bilmez ki, yapsın. Nasıl yapmaz? "Şeyh Efendi, ne yapacak?” Üstüne yapsın! Sen bunu öğretecektin, bunu söyleyecektin ona; "Üstüne yapsın!"

Sen ne öğrettin bu hayatta bu çocuğa? En verimli zamanında, bu gençlerin akılları ateş gibi olduğu vakitte, bunlara sen bir şey veremedin. Bir cevher verseydin, o cevher ile o idare ederdi. Ne var şimdi? Avam, boş duracak şimdi çocuklar. Kaç bin tane talebe sokaklarda geziyor. Ne için? Bir şey alıştırtmadı; buna bir şey alıştırmayınca, şeytan bunlara şeytanlık alıştırtdı. Benim mektebe mi gitmem lazım şeytanlığa alışmak için? Evde de var; işte, makineler öğretiyor şeytanlığın çeşit türlüsünü. Bozuktur iş.

Değişecek! Değişeceğiz! Bu yol yol değildir. Onun için söyledim: dünya çıkar yolda değildir. Dünyanın gittiği yol, çıkar yol değildir. Bu sadece Kıbrıs'a mahsus değil, bütün dünyada ne kadar insan varsa, gittikleri yol çıkar yol değildir! Bitti. Neyi beklerler? Birbirlerine muharebe edip de ölsünler diye. Biz dünyaya muharebe etmek için mi geldik yoksa bir şey öğrenelim, bir hizmet yapalım diye mi geldik? "Sende hizmetinde!" derler sonra. Allah bizi affetsin! Bu yetişir. Mühim bir ifadedir bu. Al götür müdürlere, hükumete takdim et: "Bu çocuklar için, bizim hayatımızı bitirdiniz. Bu çocukları size verdik, siz de bizim verdiğimizin beş beteri cahil gönderdiniz! Ne yapacağız şimdi? Elimde üç beş kuruşum var, onu da vereceğiz, tüketeceğiz bu çocuğa. Sonunda bu çocuk ne yapacak?" "E çocuklar hap yutar" diyorlar. Zaten hapı yuttular sizin yanınıza gitmek ilen. Siz öğrettiniz bu gençlere bu hapları yutmayı. Ne için? Saltanatınız devam etsin diye. O hapları siz yaptırdınız, siz alıştırdınız ki devam etsinler, sıfırlansınlar, bunlar gitsin başkası gelsin diye. Allah bizi affetsin. Allah bize sahip göndersin.

Fatiha.

UA-984942-2