Go to media page Available in: Turkish   English  

Nefis Başkasının Emri Altına Girmeyi Asla İstemez

Sultanul Evliya

Mevlana Şeyh Nazım Adil El-Hakkani

Cuma, Ağustos 5, 2011 Lefke, Kıbrıs

Destur Ya Seyyidi. Allahu Ekber Allahu Ekber La İlahe İllallahu Allahu Ekber Allahu Ekber Velillahil Hamd. Elfu Salât Elfu Selâm Âlâ Seyyidel Evveliyn Vel Âhiriyn Habibi Rabbil Alemiyn Seyyidina Muhammed (s.a.v) Ve Alihi Ve Sahbihi Ecmayin. Şefkat Şefaat Ya Rasulallah. Ya İbadallahi Salihin Ya EvliyaAllah Ya Ricalallah …. Bi Hürmetil Fatiha.

Esselâmun Aleyküm mütevazı katılanlarımız! Sizler mütevazısiniz. Sizler oturuyor, dinliyor, işitiyor ve itaatkâr kullar olmak istiyorsunuz; lâkin çoğu insanlar mütevazı değiller. Onlar bir şey olduklarını zannederler ve onlar hiçbir şey değiller. Allah Subhanehu ve Teâlâ, her şeye kâdir olan, merhametli ve lütufkâr ve cömert olan adına söylüyoruz, Allahu Ekber-ul Ekber.

Ey insanlar! Bu mütevazı bir sohbettir. Burada çok küçük bir grup var. Belki onlardan bazıları, böyle saçma makinelere bakarlar. Onlar makineleri dinlerler; beni dinlemezler, ben ondan daha mükemmelim! Lâkin, onlar böyle aletleri dinlerler. Bu makinalara ne derler? Teknoloji. Onlar böyle şeyleri dinlerler. Benim teknolojim… Ilahi insanların hepsi, göklerden gelir. Göklerden “onları tepin” derler. İlkönce itaatsiz olurlar. Cenâb-ı Hak Celle Ve Âlâ sorar: “Ey kullarım, Benim sizi yarattığımı ve size, kimseye ikram etmeyeceğim şerefi ikram ettiğimi ve sizi dünyada halifem yaptığımı kabul ediyor musunuz?” Cenâb-ı Hakkın bize verdiği bu şerefe bir ölçü getiremezsiniz; lâkin insanlar bunu bırakırlar ve saçma şey olan dünyanın peşine koşarlar. O bizi çağırır: “Ey kullarım, itaatkâr kullar olun; itaatsiz kimseler olmayın! Ben itaatkâr kul olmanızı severim; Ben itaatsizliği sevmem, Ben itaatkâr kimseleri severim.”

Şimdi, doğudan batıya bakın: Takvime göre, 21. Yüzyılda yaşıyoruz; lâkin başlangıcımız, atamız Âdem’in 7000 yıl önce gönderilmesiyle başladı. Bunu söylerseniz, “7000 yıl boyunca insanların olduğunu nereden biliyorsunuz?” derler. Lâkin, tabiat müzelerinde pek çok kemik getirirler ve üstüne “Bu dev bir goril.” diye yazarlar. Nedir öbür adı? O uzun kuyruklu? Dinozor. Dinozor olduğunu onlara kim söyledi? Onlar çok öfkelenirler. Onların kafaları bu kadar küçüktür; onlar düşünmezler, hemen unuturlar. Onun için kemiklere bir kimse, “Bu dev bir dinozor, bu dinozor onları yer.” diye yazar. Üstüne kimin yazdıgını asla bilmezler ama: “Bir milyon yıl” derler. Bir milyon yıl!? Siz hesabı bilmiyor musunuz? Siz hiç hesap bilmez misiniz? Bu kemiklerin bir milyon yıl vâr olduğunu mu söylersiniz? Lâkin, onlar “Tamam, bu olabilir.” derler. “Bizler, insanların inançlarına karşı olan her şeyle kavga ederiz. Bizler, ilahi kimselerin ikazlarını veya hitaplarını takip etmeyiz. Bizler ilahi ilhamları asla dikkate almayız!” diye yazarlar.

Pek çok Peygamber geldi ve “Ey insanlar, siz ilk erkek ve ilk hanım olarak cennette yaratıldınız.” dediler. Onun için, onlar çok öfkelenir. Neden? Onlar, “First Lady” dedikleri zaman “Eşlerimizin mevkisi nedir?” derler. Bir ikinci varlık olmalı ki, onlar First Lady’nin emri altındadır. Eski kitaplar, “Bu dünyanın kralı ve onun First Lady’sinin emri altındadır.” der. Bu tamamdır; bir kitapta asla “First Lady” diye yazmaz. Sadece ilahi kitaplarda, “Âdem ilk erkek, ilk halifedir.” diye yazar. Bizden ne haber? Şeytan bu noktada gelir: “Siz, hanımların hepsi First Lady’lersiniz. Dünyada, yalnız bir tane Lady olduğuna inanma, her ülkede bir tane “First Lady” olacak. Hayır, sizler eşlerinizi kendinize hizmetçi edin ve onların size “Ey benim First Lady’im!” demesine mecbur edin. “Ben, senin hizmetçinim dedirtin” der. Erkekler First Lady’nin yatakta hizmetçisidir. Anladınız mı be kabak kafalılar? Evet. O First Lady’dir; ikinci Lady olamaz.

Benim İngilizcem, Shakespeare İngilizcesidir. Söylediğimi anlamalısınız. Onun için ilk erkek Hz. Âdem’dir, ilk hanım Hz. Havva. Onlara itaatkâr kul olmak emredildi: “İtaatkâr kul olduğunuz sürece, Ben size şeref elbisesi giydiririm ki; halifem olmasını, yalnız insanoğluna ikram eyledim. Ben size, bu en şerefli elbiseyi giydiriyorum. Benim itaatkâr kulum olduğunuz sürece, size dünyada halifem olma şerefini ikram ediyorum.” Bu, Tevratta, İncilde ve Kurân-ı Kerîmde yazılıdır ve nettir, lâkin insanlar anlamaz. Asla anlamazlar. Onlar şeytani fikirler peşine koşarlar. Böyle olursa, ayakta duramaz; onun için altını genişletirler ki ayakta dursun. Şimdi, şeytan böyle fikirleri getirir ki üstünde oturacak temeli yoktur ve ayakta duracak bacakları yoktur. Filozoflar o kadar acayip fikirler getirir ki onlar bile inanmazlar. Ve özellikle de gece vakti bakıp kendi fikirlerine gülerler. “Yahu insanoğlu akılsızdır, onun için bizi takip etsinler diye böyle şeyler söylemeliyiz.” derler. Onlara, bir kavanozun kendi kendine yürüdüğünü söylersek, inanırlar; ‘Insan, Âlemlerin Rabbinin emri ile iki bacakla koşar’ dersek, bunu inkâr ederler”. Bu demektir ki, 21. Yüzyıl insanının hepsi ahmak ve akılsız oldu. Onlar asla düşünmez; onlar sarhoştur. Onlar, alemlerin ve kâinatın Rabbine halife olma şerefini kayıp etmiştir.

Insanoğluna bütün sorunlar, şeytandan dolayı geliyor. Şeytanın memurları, insanlara sabah bir beyanat verir ve akşam bu beyanatı değişir. Bazen, baş ayak olur, bazen, ayakları baş yaparlar. Simdi bu, dünyadaki sorundur; başka bir şey değil.

Rabbimiz tektir! O yarattı; Yaradan O’dur! Bize ilahi kanunlarını, ilahi fermanını gönderdi. Bizler, bu ilahi emirleri atıp filozofların şeytani fikirlerini getiriyoruz ki bu asla akıllı veya düşünen bir kimse tarafından kabul edilmez. Yalnız sarhoş kimseler söyler ve kabul ederler. Dünyadaki bütün sorunlar, şeytani fikirlerdendir. Onlardan bazıları, “Biz hür olmalıyız; her şeyde hür olmalıyız. Biz bir idarecinin olmasını kabul etmeyiz!” der. Şimdi, insanlar sokaklarda koşup “Biz onu sevmeyiz!” der. Bir başkası gelir ve insanlar “Bu da iyi değil; bir başkasına, başkasına bakmalıyız.” der. Onlar her şeyi karıştırırlar. Şimdi her yerde, içinde yaşadığımız dünyadaki sorunların sebebi budur. Sorunlar sadece bütün ülkelerde değil; bütün evlerde de sorunlar var. Erkekler, asla itaatkâr olmaz. Onların hanımları itaatsiz olurlar; çocukları itaatsiz olur. Şimdi, toplumun en küçük biriminde hiçbir disiplin yoktur. Ve sorunlar, bundan dolayı çoğalıyor. Bir evde, hiçbir idareci yok. Hanım, “Ben de varım!” der. Sen birşey söylersin, o başka birşey söyler, sonra erkek ve kadın arasında sorunlar oluşur. Ondan sonra, çocuklar, “Biz sizi dinlemeyiz, biz her şeyi yapmaya özgür olmalıyız ve siz bizim hizmetçimiz olmalısınız!” der. İnsanların asla bir idarecinin olmasından memnun olmamaları esas meseledir. İnsanlar “Bu hür olma asrıdır; herkes istediğini yapmalıdır!” der. O evde, o toplumda, o ülkede nasıl huzur olur? Onların arasında nasıl bir sevgi olur? Onların birbirlerine nasıl bir hürmeti olur? Hürmet giderse biter. Daha fazla rahat olmaz, iyi anlayış olmaz; ev ahalileri arasında sonsuz tartışmalar olur. Aynı kötü ahlak binlerce, on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca, on milyonlarca insanda devam ediyor; onlar, asla bir lideri kabul etmezler. Herkes “Benim!” der.

Âlemlerin Rabbi, Allah Celle ve Âlâ, Subhanehu ve Teâlâ, O bizi yarattı ve içimize nefsi koydu. Nefis ruha karşı gelir. Ruh göklere aittir, maddi bedenimiz toprağa aittir. Onun için, onların arasında sonsuz kavga olur; hep tartışma, münakaşa olur.

Cenâb-ı Hak nefislerimizi yarattı ve nefse, “Bana gel!” buyurdu ama nefis geri gitti. Âlemlerin Rabbi “Geri git!” buyurduğunda, nefis geri geldi. Ondan sonra, Âlemlerin Rabbi, “Ben kimim, sen kimsin?” diye sordu. Nefsimiz, “Ben benim, Sen de Sensin.” diye cevap verdi. Bu, nefsanî şahsiyetimizdir. Onun için, Âlemlerin Rabbi insanları nasıl nefislerini emirleri altına alacaklarını öğrenmeleri için geri gönderdi. Yoksa biter!

Şimdi, insanlar tamamen nefislerinin emirleri altındalar ve nefisleri ne isterse onu yaparlar. Onun dışında asla bir şey kabul etmezler; dünyevi, manevi asla kabul etmezler. Ve Âlemlerin Rabbi buyurur: “Herkes yaptığına ulaşır.” Eğer iyilik yaparsa, ona ebedi iyilik ulaşır. Eğer kötülük ve şeytani fikirler peşine koşarsa, o şeytani kuvvetlere ulaşır. Şeytani kuvvetler onu hortum gibi alır. “Seni yükseltiyorum, yükseltiyorum, yükseltiyorum!” deyip, sonra bırakıp atar hortum gibi. Şimdi, insanların hepsi o dehşetli durumun içindeler ta ki: “Ey Rabbimiz! Sen bizim Rabbimizsin ve bizler Senin zayıf kullarınız.” diyene kadar. Demezlerse, burada ve buradan sonra, insanların dünyada mutlu ve hoş bir hayata ve cennette de ebedi bir hayata ulaşmalarına umut yoktur. Cenâb-ı Hak bizi affeylesin! Yeterlidir.

Fatiha.

Beni Ramazan’ın sonuna kadar konuştururlar; lâkin yoruldum.

UA-984942-2