Go to media page Available in: English   Spanish   Turkish  

Kainatın Veliaht Prensi

Sultanul Evliya

Mevlana Şeyh Nazım Adil El-Hakkani

Cuma, Ağustos 19, 2011 Lefke, Kıbrıs

Esselâmun Aleyküm! Allahu Ekber La İlahe İllallahu Allahu Ekber Allahu Ekber Velillahil Hamd. Allahümme Salli Alâ Seyyidil Evveline Vel Ahiriyn Ve Alâ Alihi Ve Sahbihi Ecmayin. Vesselatu Vesselam Alâ Cemiyil Enbiya Vel Murseliyn. Ve Mentebiahum Bi İhsani İla Yevmiddin.

Ey insanlar, Esselâmun Aleyküm! Meded Ya Sultan-ul Evliya! Meded Ya Ricalallah! Ey insanlar, Peygamberler Mühru Seyyidina Muhammed hürmetine, ilahi kimselerden inananlara selamlar gelir. Cenâb-ı Hak, O’nun ümmetini selamlıyor. Özellikle mübarek ayda selamlar ve evliyalar da Peygamberler Mührünün ümmetini selamlarlar. Cenâb-ı Hak, Peygamberler Mührü Seyyidi-l Evveline Ve-l Ahiriyn’i kabul etmeyenlere asla Peygamber olmayı ikram etmez. Ve kainatta bütün şereflenmiş olanlar, O’nun şerefine şeref alırlar. Rabbi tarafından şereflendirilen, başkası tarafından şereflendirilemez. Şeref millete, insanoğluna, cinlere, meleklere, O şerefli olanın hürmetine verilmiştir. O, O’nu şereflendirenlere şeref verebilir. Ve şimdi, Cenâb-ı Hak, bize onun ümmetinden olmayı ikram ettiği için mutlu olmalıyız. Cenâb-ı Hak, bizi O şerefli olanın aynı adımlarından gitmeyi nasip eylesin ve bu şeref, O’na ezelden ebede kadar ikram edilmiştir.

Ey insanlar, ey insanoğlu! Hayatınız için, ne için yaratıldığımız ve şimdi ne için vâr olduğumuz hakkında bir şey öğrenmeye çalışmalısınız. Âlemlerin Rabbi, asla bir şeyi sebepsiz yaratmaz. Evet, onlara bir şeyleri bir şey için ikram etmiştir. İnsanoğlu veya Ademoğulları daha yaratılmamıştı, lâkin Yaratan ilk önce en sevgili ve şerefli olan, temsilcisi olarak tayin ettiğini yarattı. Âlemlerin Rabbi, Peygamberler Mührünü bir şey için yarattı. O, ilahi huzurda ilk yaratılandır. Cenâb-ı Hak, bir atomu bile asla sebepsiz yere yaratmaz ve de bu sebebi en sevgili kulu ve temsilcisi için şereflendirir. Peygamberler Mührü ne için yaratıldı? O, Yaratıcısını temsil etmek için yaratıldı. Onun nasıl vâr olduğunu kimse bilmez. Ona kimseye ikram edilmeyen bir şeref giydirildi. Lâkin Âlemlerin Rabbi, ebediyette olan temsilcisine şeref vermiştir ve insanoğlu O’nun şerefine yaratılmıştır. Bütün şerefler, Peygamberler Mührüne ikram edilmiştir. O’na Rabbimizin temsilcisi veya veliaht prensi diyebiliriz, her kral veya imparatorun veliaht prensi olduğu gibi. O (s.a.v.) Veliaht Prensidir ve veliaht sadece bir tane olur. Belki bir kralın yirmi tane çocuğu vardır, lâkin veliaht prensi olma şerefi yalnız birisinedir; hepsine değil.

Âlemlerin Rabbi, her şeyin Rabbi, Cenâb-ı Hakkın halini kimse bilemez; bu imkansızdır. O, bilinmek istedi, bilinmek istedi ve Peygamberler Mührünü ve ümmetini yarattı ve bütün ümmetler O’na aittir ki, bizler Rabbimizin temsilcisi olmakla şereflendirildik. Temsilci, zayıf bir kelimedir: “Kainatın Rabbinin veliaht prensini bilmemiz gerekti” diyebiliriz. İnsanlar bilirler ki, Melik-el Muluk Cenâb-ı Hak, Sultanların Sultanıdır. Onun mülkünün başını veya sonunu kimse bilmez. Ve O, bilinmek istedi ve Peygamberler Mührü Seyyidina Muhammed’i (s.a.v) yarattı ve her şeyi yarattı; bilinmek ve görünmek istedi ve Peygamberler Mührünü yarattı. Onda bulunmak üzere, ilahi huzurdan bir işaret getirdi. O, Yaratanın adına ve bütün kainat içindi. “Rabbimiz nerede?” diye sordukları zaman, Onu görmek imkansızdır. O Melik-el Mülktür, Sultanlar Sultanıdır. O’nun bir veliaht prensi vardır ve veliaht prensinde Rabbine ait sıfatlardan olmalı. Bilinemez, bilinemez. Lâkin Peygamberler Mührüne ezelden ebediyete kadar ikram eyledi.

Tüm varlıklar, Rablerine “O’nun varlığı kimdir, kime aittir?” diye sorabilirler. Ve onlar, Âlemlerin Rabbinin bütün kainata veliaht prensi olarak gönderdiğine ulaşabilirler. Cenâb-ı Hakkın bir veliahta ihtiyacı yoktur, lâkin varlıkların ihtiyaçları vardır; çünkü onlar, Rablerinin hakiki varlığına ulaşamazlar. Onun için, bilinmeyen azamet okyanuslarından, veliahdı olmak için birisini getirdi. Bu, kimsenin içine giremeyeceği bir mevzudur, biter. Bizler, O’nun ümmeti olmakla ve bir şey bilmekle şereflendirildik. Bu ilim, insanlara şeref verir. Bir şey bilmeyen insanlara şeref verilmez. O, her şeye Kâdir, yarattıklarına bir şeref vermek istedi: Marifetullah. Onun için, Cenâb-ı Hak, 124,000 Peygamber gönderdi; onların hepsi veliaht prensi olan Peygamberler Mührünü, ümmetleri arasında temsil ettiler!

Ne kadar fazla bilirseniz, ilahi kimseler tarafından daha fazla şerefe ve şâna ve heybete ulaşırsınız. Ey insanlar! Bizlerin tesadüfen yaratıldığını mı zannediyorsunuz? Hayır, herkes özel bir şekilde ve özel bir anlayışla yaratıldı. Onun için insan, ezelden ebediyete kadar, kainatta yaratılmış olan en mühim varlıktır. Bunu öğrenmeye çalışın. Bütün Peygamberler, böyle ilahi bir şerefle şereflensinler diye, ümmetlerine bir kapı açmaya geldiler, lâkin insanlar akılsızdırlar. Onlar, bu hayat hakkında bir şey anlamak için asla akıllarını kullanmazlar.

Söylemeye üzgünüm ki, insanların akılları sadece birbirlerini öldürmek ve bir koltukta oturmak içindir; bunun kıymeti yoktur. Değeri olmayan bir koltukta oturmak, onların son hedefidir. Onlar, hakiki hazineleri bırakıp, nefislerinin veya şeytanın eşeği olmaya ve nefislerinin istekleri peşine koşarlar. Onun için bu günlerde, bu, insanların hepsinin kendilerini öldürmeye ve helak etmeye hazır olmalarının sebebidir. Bu, onların son hedefidir. Bütün milletler, kocaman ve tehlikeli silahlar hazırlarlar ve bunlara “nükleer silah ve atom bombasi” derler; ellerinde teknolojik kuvvet olsun isterler. Bu, insanoğlunun hakiki kimliği değildir.

Şimdi insanların ulaştığı seviye, hayvanların seviyesinin altındadır. Hayvanlar, böyle kocaman silahlar yapmaya ulaşmak istemezler, hayır. Lâkin insanoğlu, herkesi öldürmek için teknolojileriyle böyle bir hale gelmek ister. Onun için yaratılanların arasında, onların seviyeleri alçalır, alçalır ve karanlık iklimlere ulaşırlar. İnsanlar, kara dünya makamlarına ulaşırlar ve Âlemlerin Rabbi, onlara kara delikleri gösterir: “Ey insanlar! Benim size ikram ettiğim şerefi kabul etmezseniz; sizi o kara deliklere atarım ki, geri gelip bir şerefe ulaşmaya bir fırsatınız olmaz.” Cenâb-ı Hak, bizi affeylesin.

Bu, belki de mübarek Ramazan ayının yirminci gününun başlangıcıdır. Ey insanlar! Biraz dünyayı ve maddi şeyleri bırakın ve şereflenmiş olduğunuz ilahi yönlere ulaşmaya gelin. Şeref onlarındır. Ey insanlar! Şerefinizi koruyun ve daha fazla şeref isteyin. Cenâb-ı Hak bizi affeylesin.

Ben zayıfım; hepimiz zayıfız ve zayıflığımız, bizi bilinmeyen dünyalara götürecek. Eğer bir anahtar getirirsek; bu, size bilinmez hazineleri, dünyaları açar, yoksa sıfır olursunuz, vâr olmak için fırsatınızı kaçırırsınız ve bu ziyandır.

Cenâb-ı Hak, bizi Peygamberler Mührünün hürmetine affeylesin ki O, O’nu ezelden ebede şereflendirmiştir. Ebedi kimseler olmaya çalışın! Şeytan ve nefisiniz tarafından aldanmayın! Cenâb-ı Hak, bizi affeylesin. Tövbe Ya Rabbi, Tövbe Ya Rabbi, Tövbe Estağfurullah. Bizi affeyle, ey Rabbimiz, bize kul olmamız icin ve kulluğun bize ikram ettikleri icin bir anlayış ver.

Fatiha.

UA-984942-2