Go to media page Available in: English   Turkish  

YARATILANLARIN EN FENASI NEFİSTİR

Sultanul Evliya

Mevlana Şeyh Nazım Adil El-Hakkani

Pazartesi, Mayıs 24, 2010 Lefke, Kıbrıs

Allah Allah Allah Allah Allah Allah SubhanAllah

Allah Allah Allah Allah Allah Allah SultanAllah

Subhansın Sultansın Zid Habibeke Seyyidina Muhammed İzzen Ve Şerefa Nûren Ve Surura Ve Ridvanen Ve Sultana Ve Men ….Sümme Selamu Aleyk Ya Sahibel Zaman

Ey insanoğlunun herşeyinden mesul olan! Esselamu Aleyke Ya Kutbul Mutesarrif. Esselamun Aleyküm Ya Ricalallah. Esselamun Aleyküm Ya İbadallah. Selâm size ey katılanlarımız. Bugün dünya, yarın ahiret olacak. İnsanoğlundan kimse korkusuz olamaz. Gafil olup ölüm ve sonrasını unuturlarsa sarhoşlardır. Uyanık olanlar korkanlardır çünkü kimse bir dakika sonra ne olacağını bilemez. Evet.

Esselamun Aleyküm katılanlarımız, işitin ve dinleyin. Dinleyin ve işitin ve itaat etmeye çalışın ki hepimiz itaatkâr kimseler olalım. İtaatkâr olabilenler hoşnutluk bulurlar. Ve euzubillahimineşşeytanirraciym diyoruz. Ey insanlar, Şeytan tarafından aldanmayın. Sizi gelip aldatması için Şeytana yol vermeyin. Doğru kimseler peşinde koşun; Şeytan ve ajanlarının peşine koşmayın. Esselamun Aleyküm İslam ehlinin ulemaları, Ezher ulemaları veya İslam dünyasındaki başka ulemalar. Özellikle, “Biz Selefu`s-Salihiz,” diye iddia edenler. Onlar, “Biz Selefi `s-Salihlerin yollarını takip ederiz,” derler. Bu büyük bir iddiadır. Ve onun içinde nefisleri bazı büyüklükler ister. Evet, bunu söylüyorlarsa bu bir iddiadır ki, “Biz birşeyiz veya biz birileriz. Onların seviyeleri başka insanlardan ve eğitilmiş insanlardan farklıdır,” demek istiyorlar.

Ey insanlar ve ey ulemalar! “Biz eğitilmiş kimseleriz,” diye iddia edenler! Evet, Müslüman dünyasından veya gayri Müslüman dünyasından, Tevrat, İncil veya Kitab-ı Mukaddes’in eğitilmiş insanları göklerden hiç bir yetki almadan kendilerine bir makam vermeye çalışırlar. Bu anlayış için çok fazladır. Onlar kendilerinin bunu söylemek için göklerden yetkileri olduğunu zannederler, hayır, hayır. Varlığınıza birşey vermek için, ki o tek bir varlık, maddi ve bedensel varlıktır. Ve başka bir varlığınız var; o da manevi varlığınızdır. Maddi varlığımız her zaman dokunabileceği, ulaşabileceği birşey ister. Onun için bir kimse, “Ben birşeyim,” diye iddia ederse, o kimse nefsinin maddi varlığı adına konuşur. Onların nefsanî istekleri veya arzuları maddi dünyaya ve maddi varlıklarına aittir. Şimdi dünyada yaşayan insanlar baştan sona kadar her zaman nefsanî varlıkların peşinde koşarlar. Ve maddi varlıkları nefislerini temsil eder. Ve nefis herkesin içindeki olan Şeytanın temsilcisidir. Onun için nefislerimiz birşeye ulaşmak ister. Meşgul etti mi birşey sigorta atar.

La Hâvle Vela Kuvvete İlla Billâhil Aliyil Aziym. Nefislerimiz kendi içimizde Şeytanı temsil eder. Ve nefis Şeytanın mensubudur ve nefis hakkımızdır. Ve hakkımız her zaman maddi arzulardan birşey ister. Kendine birşey gelmezse hiç bir zaman mutlu olmaz. Onun için nefsimizin en fena ahlâkı kendi için birşey istemektir. Dokunamadığı birşeyle asla mutlu olmaz. Maddi şeylerden birşeyleri görmek veya işitmek veya yapmayı severler. Onun için insanlar hemen neye koşarlar? Görünen, duyulan, söylenilen ve anlaşılan birşeylere koşarlar. Bu Şeytanın kötü ahlâkıydı. Bu sebepten dolayı herkes nefisleri için maddi şeylerden birşeye ulaşmaya koşarlar. Onun için diyoruz ey ulemalar, “Biz Selefi ulemayız veya onların yolundayız,” diyenler ki bu biz de onların yolundanız demektir. Bu iddiadır, onlardan kimse bunu söylemek için ilahi bir açıklamaya veya yetkiye ulaşmadı. Kimse ben buyum veya şuyum deyip de bu iddianın göklerden mühürlenmesine ulaşmadı. Hepsi görünecek, duyulacak, dokunulacak bazı yönlere ulaşmaya koşarlar.

Ve ey Selefi ulemalar! Ey Müslüman eğitilmiş insanlar ve bütün kutsal kitaplar ikram edilenler. Siz Peygamberinizin asla söylemediği pekçok şeyler iddia ediyorsunuz. Biz Müslüman dünyasına ve ulemalarına konuşuyoruz. Ey müslüman dünyasının ulemaları, sizden bazıları, “Biz Selefi `s-Salihlerin takipçileriyiz,” dersiniz. Bu bizde onların temsilcileriyiz demektir. Veya başkaları, "Ilmimiz Ezher-i Şerife aittir," diyenler. Bazıları, "Bizim Sorbon’dan İslam Şeriatı diplomamız var,” diyebilirler. Veya Berlin’den veya Oxfort’dan veya Toronto’dan veya Paris Sorbon’dan. Bunu neden söylersiniz? Bu söylediğiniz iddianın size bir şeref verdiğini mi zannediyorsunuz? Bu sizin dokunabildiğiniz birşeyi istediğiniz ve bu da asla Peygamberlerin varisleri olamayacağınız anlamına gelir, hayır. Bakın ey Suudi ulemaları! “Biz Selefi `s-Salih takipçileriyiz veya biz hakiki Selefi `s-Salihleriz,” derler.

Selefi `s-Salihlerden kimse Selefi `s-Salihlerin yolundayız diye iddia etmez. Peygamberlerin eğitimlerine bakın ve işitin ve anlamaya çalışın. Özellikle Peygamberler Mührü, Seyyidina Muhammed (s.a.v)’in eğitimine. (Mevlana Şeyh ayağa kalkıp oturur.) Ben neden ayağa kalkıyorum? Peygamberler Mührü, Seyyidina Muhammed (s.a.v.) buyurdu (….) (arapça) Milleti ve soyu ve topluluğunda şereflenmiş kimselere saygınızı verin. Ve Peygamberler Mührü bütün insanları eğitti. Bu zayıf kula bazı noktaları konuşturuyorlar ki bu ümmeti Habib bu sebepten dolayı kayıp heybetini etmiştir çünkü takip etmezler. Peygamberler Mührü ne buyurur? (….) (arapça) Eğitti.

Ey eğitilmiş insanlar! Ne düşünüyorsunuz? Peygamberler Mührünün kendisini methettiğini mi zannediyorsunuz? “Ben zayıf bir kulum,” diyen insanlar nerede? Zayıf bir kulum ve Peygamberler Mührünün buyurduğu gibi, "Din nasihattır," Eddînu nasihat, yapıyorum. Peygamberler Mührünün emredip nasihat ettiği gibi konuşuyorum. Konuştuğum zaman birşey oluyorum demiyorum. Hayır, hayır. Bu bütün eğitilmiş insanlara, “Doktor Filan” veya “Sorbon’dan mezun olduk,” veya “Biz Selefi `s-Salihlerin takipçileriyiz,” diye yazmamaları yeterlidir, hayır. Yalnız, “Biz kuluz,” deyin. Abid, kul. Evet biz kuluz. Kul hizmetçi demektir. İnsanlara yardım eden ve insanlar için çalışan, hadim, hizmetçi, hizmetçi. Peygamberler Mührü ümmetini bir kul gibi olmalısınız diye eğitti. Onun için konuşmalarımız asla kulağımızın dışına gitmez, yerinde biter.

Hıristiyan kardeşlerimize ve onların zirve seviyedeki dini insanlara soruyorum. İsa (a.s)’dan kardinaller tayin etmelerini, papalar tayin etmelerini, piskoposlar tayin etmelerini, şu ve bu unvanlar tayin etmelerini hiç işitmişler mi? İsa (a.s)’ ın 12 havarileri vardı. Onlardan birisine, “Sen kardinalsin,” “Sen piskopossun,” “Sen patriksin,” “Sen papasın,” dedi mi? Hayır. Söyleyin, İsa (a.s)’ın ümmetinin kutsal insanları, söyleyin. Ve İsrailli insanlara ve kutsal insanlarına soruyorum. Musa (a.s.), “Sen hahamsın," “Sen yukarısın, aşağısın,” dedi mi? Ama onların kendilerini insanlara daha fazla ve fazla göstermek için çok basamakları var.

Din insanlara, “Ben şuyum buyum,” diye göstermek için bir gösteriş değildir. Hayır, yanlıştır. Nefisleriyle beraber olan herkesin konuştukları şeyler veya yazdıkları herşey nefis kokar. Ve Âlemlerin Rabbi, “Yaratılanın en fenası nefistir,” buyurdu. O her zaman ilahi emirlere karşı geldi.

Ey insanlar, onun için gösteriş yapmayın, gösterişi bırakın. Gösteriş yalnız nefislerimizi mutmain edip zevkler. Onu bırakın ve kul olun. Olmazsanız Cenâb-ı Allah asla sizin taklit unvanlarınızı ve taklit iddialarınızı kabul etmez. Evet, şimdi insanlar en fena yoldalar. Çünkü herkes toplumun içinde birisi olmak istiyor. Asla düz bir tarla olmayı kabul etmezler, her zaman yüksek bir dağ olmak isterler. Yüksek dağlar sadece kar taşırlar. Düz vadiler yeşil olur ve insanlara fayda sağlar. Bütün savaşlar, bütün kavgalar, bütün sorunlar o nefsanî arzuların arkasındadır. Bir kimse, “Ben zayıf bir kulum” dese Cenâb-ı Allahın (Nisa:28) وَخُلِقَ ٱلۡإِنسَـٰنُ ضَعِيفً۬ا << çünkü insan zayıf yaratılmıştır >> buyurduğunu nasıl söylemezsiniz? Sadakallahul Aziym. Bu doğru mu? Bu ne demektir ey Selefi `s-Salih ulemaları ve doğudan batıya Ezher-i Şerif ulemaları ve doktorları? Kullarına وَخُلِقَ ٱلۡإِنسَـٰنُ ضَعِيفً۬ا beyanat ettiği zaman Sadakallahul Aziym mi değil mi?

Biz zayıf kimseleriz, ilahi destek olmazsa kimse bir adım atamaz. Bilmelisiniz ki dünyadaki hareketlerimiz maddi kuvvetimizde olduğuna inanmayın. Bir tas veya iki tas yemek yerseniz size hareket ettirir, yaptırır, gösterir veya bilmenizi sağlar zannetmeyin. Bu kara cehalettir. Ben elimi böyle yapsam bile, kaldırmak için yediğim şeyler kaslarıma kuvvet verir zannetmeyin, hayır. Her hareket ilahi güçlerden gelip ulaşır. İlahi güçlere bağlı olmazsa konuşamazsınız. İnsanlar maddi gıdalarımızla yaşıyoruz, hareket ediyoruz, yapıyoruz ve bize bu imkânları sağlar zannederler, hayır. İnsanlara mümkün yapan maddi yediklerinden değildir, hayır. Ama bu ilahidir. İlahi kuvvet buraya ulaşmazsa bunu kaldıramam. Siz nasıl biz birşeyiz diye iddia edersiniz ve birşey değilsiniz.

Cenâb-ı Allah bizi ilahi huzurda en şerefli olan Seyyidina Muhammed (s.a.v.)’in hürmetine affeylesin. Biz nefsimizin putlarını yıkmaya çalışıyoruz. Ben yapıyorum, ben hareket ediyorum, ben koşuyorum, ben düşünüyorum demek en büyük lanettir. Hayır, bu kuvvet sizden alınırsa sadece bir şekil olursunuz ve toz olursunuz. Cenâb-ı Allah bize bir anlayış versin. Bunu anlarsak herkese saygı veririz ve selamet peşine koşarız. Yoksa sorunlar sonsuzdur, kavgalar sonsuzdur, krizler sonsuzdur. Ve bütün sorunlar sonsuzdur, bitti. Bu sebepten dolayı gezegenimiz dünya cehennemlere koşar. Heryerde cehennemler var. Heryerde sorunlar bulursunuz, selamet yoktur. Selameti kendinizin hakiki varlığı olarak ve herşeyi esas haline getirmelisiniz o zaman ilahi selamet iner ve bu dünya selamet olur. Yoksa insanlar şeytanın köleleri ve kulları olurlar ve sonsuz sorunlar olur. Tövbe Ya Rabbi Tövbe Ya Rabbi.

Fatiha.

***

UA-984942-2