Go to media page Available in: English   Bahasa   Turkish  

Kutbul Mutesarrif Kimdir?

Sultanul Evliya

Mevlana Şeyh Nazım Adil El-Hakkani

Salı, Haziran 15, 2010 Lefke, Kıbrıs

Destur ya Seyyidi Sultanul Evliya Allah.

Allah Allah Allah Allah Allah Aziyz Allah

Allah Allah Allah Allah Allah Allah Kerim Allah

Allah Allah Allah Allah Allah Allah SubhanAllah

Allah Allah Allah Allah Allah Allah SultanAllah

La İlahe İllallah Seyyidina Muhammeden Rasulullah. Zidhu Ya Rabbi İzzu Ve Şerefa Nûren Ve Surura Ve Ridvanen Ve Sultana Rağmen Âlâ Enf Şeyatin Ve Şeyatin Vel İns Vel Cin…

Euzubillahimineşşeytanirraciym deyin. Bismillahirrahmanirrahiym deyin. El Azametuhu Lillah Vel İzzetun Lillah Vel Ceberut İlla SubhanAllah.

Yerde ve göklerdeki bütün mübarek kimselere selamımızı veriyoruz. Doğudan batıya, kuzeyden güneye mübarek kimseler olmalı. Ve mübarek kimseler galip gelenlerdir. Şeytan ve takipçileri, şeytan ve talebeleri, şeytan ve varisleri ayaklarımın altındadır. Onlar bir şey yapabildiklerini zannederler. Veya şeytan onlara bütün kuvvet ellerinde veya onların idaresi altında olduğuna inandırır.

Cenâb-ı Allah Subhanehu Ve Teâlâ ne buyurur? Estâuğuzubillah;

(Bakara:165) أَنَّ ٱلۡقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعً۬ا

<>

Şeytan nedir? Şeytan nedir? Ama kendini o kadar büyük yapar ve insanlara kendisinin dünyadaki her şeyi idare ettiğini zannettirir. Ama bir karnınca bile şeytanın idaresi altında olamaz. “Bütün kuvvetin Allah`a ait “ (Bakara:165)

(İbrahim:10) أَفِى ٱللَّهِ شَكٌّ۬

<>

Estağfurullah. Allah Subhanehu Ve Teâlâ. Bu mütevazı bir sohbettir ama bu günlerde doğudan batıya bütün dünyayı ve bütün insanoğlunu sadece yetkili kimseler idare eder. Ve yalnız idare etmez ama korur. Bir koruyucu bütün dünyaya yeterde artarda ve ona selâm veriyoruz.

Esselamun Aleyke Ya Kutbul Mutasarrıf! Bu dünya ve altındaki her şeyi, kıtalarda ve de okyanuslarda ve okyanuslar altını gözeten. Her şey o büyük Veli olan Kutbul Mutasarrıfın idaresi altındadır. Ama şeytan ve takipçilerine böyle kuvveti kulayla gerek yoktur. Evet, Cenâb-ı Allah bu kimseye, Kutbul Mutasarrıf bütün milletleri ikaz etsin diye idareyi ona verir. Ve kocaman mikroskopların altında gözükmeyen virüs gibi en küçük varlıkla tehdit edip korkutur. İnsanları korkuturlar. Çok küçük bir şeye emreder ve bütün dünya insanını küçük varlıkla tehdit eder ki bunu kocaman mikroskobun altında göremezsiniz.

Ve bu görünmeyen varlıktan titrerler. Var olduğunu biliyorlar ama ona dokunamıyor, göremiyor ve yok edemiyorlar. “Bütün kuvvetin Allah`a ait. “ (Bakara:165)

Onun karşısında, Allah Subhanehu Ve Teâlâ buyurur;

(Nisa:28) وَخُلِقَ ٱلۡإِنسَـٰنُ ضَعِيفً۬ا

<< Çünkü insan zayıf yaratılmıştır >>

Evet, insan zayıf yaratıldı ve bu zayıfın anlamını ancak Yaratanımız hariç kimse bilmez. Evet, ve her şey idare altındadır. Hiçbir şey istediği gibi olmaz, hayır. Var olan her şey idare edilmeli ve tam idare edilmeli. Dünyadaki mübarek kimselerden tek bir temsilci her şeyi idare eder, bu yeterlidir, yeterde artarda!

(Kutbul Mutessarrif olan zât) doğudan batıya, kuzeyden güneye, kıtaları, okyanuslar altını, okyanuslar üstünü gözetir. Her şey o kimsenin idaresi altında olmalı. O Cenabı Allah’ın sonsuz kudret okyanusunu temsil eder. Ama şeytan kendini çok kuvvetli gösterir. Ve insanlar kendilerinden yok edemeyecekleri bir şeyden korkarlar, titrerler. Çünkü biz zayıf yaratıldık. Bütün kuvvet okyanusları, azamet okyanusları, azamet Cenabı Allah’ındır. Her şey onun idaresi altındadır. Bir Veli Cenabı Allah’ın iradesine göre her şeyi idare eder.

Esselamun Aleyküm, katılanlar. Onlardan bazıları sadece camdan katılanlar, bazıları yukarıdan bakar, bazıları ayağımın altındadır, onlarda titrerler. Bu hitap kolay değildir. Gözeten kimsede bir kuvvet vardır ki “Ol” der ve var olur. Çünkü Cenabı Allah azametli vahdaniyetini asla böyle kıymeti olmayan şeylerle meşgul etmez.

Ey selefi ulemaları, merhaban. İyi haber var mı? İyi haber! Bana nasıl yürüdüğünüzü, nasıl koştuğunuzu, nasıl baktığınızı, nasıl konuştuğunuzu, nasıl işittiğinizi, nasıl düşündüğünüzü, nasıl öğrenmeye ve bilmeye çalıştığınızı söyleyin. Bu göklerin bir ikramı mı yoksa bu sizin içinizde olan bir şey midir söyleyin.

Siz insanları eğittiğinizi iddia ediyorsunuz. Onları kendi haklarında eğitin. Onlara toprakta bir tohum nasıl açılıp yükseldiğini anlatın. Kimin kuvvetinle ağaçlar çiçek verir? İnsanoğlunun nasıl Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e koştuğunu söyleyin.

İnsanoğlundan herkes[1]… İnsanlara ışık verin, onları karanlıktan alın, onlardan şüpheleri alın, onlara hakikati tesis edin. İnsanlar şöyle böyledir, onlara verin, onlardan şüpheyi alın ve onlara hakikat olanı verin ki kâinatı kimin idare ettiğini bilsinler. Bütün varlıklar kimin emriyle var oluyor diye. İnsanoğlundan herkes kâinatta bağımsız bir varlıktır.

Ve şimdi insanoğlu bu kocaman mesafeler hakkında konuşurlar. Buradan oraya kadar ışık hızı gerekir derler. Bir milyon seneye ihtiyaç var derler. Ama insanoğlunun hakiki yaradılış nedeni anlamazlar. Hakiki yaradılış olarak insanı kim yarattı diye sormazlar!

Ve neden kimsenin yılını ve mesafesini hesap edemeyeceği bu kadar mesafeler yaparlar? Men Arefe Nefse Fekad Arefe Rabbehu (Kendini Bilen Rabbini bilir) Yaratanın hakikatini sormadan kendiniz hakkında öğrenmeye çalışın. Kendiniz hakkında öğrenmeye çalışın çünkü anlamak için sınırı geçemezsiniz. İnsan…bütün kâinatı Yaratanın temsilcisidir.

Onlar insanlara neden şereflerini, ehemmiyetlerini, vazifelerini, sınırlarını, insanoğluna ikram edilen mükemmeliyet okyanuslarını açıklamazlar? Anlatın ki kendiniz hakkında bildiğiniz zaman Cenabı Allah’a secde edersiniz. Beş kere değil, sona kadar anlınızın Âlemlerin Rabbinin secdesinde olmasını istersiniz. Ebediyete kadar.

Ebediyet kimsenin hakiki varlığının anlayamayacağı bir kelimedir. Ebediyet insanların kalplerine tazelik verir. O kadar mutlu, hoşnut, mutlu olurlar ve onlara sayısız memnuniyet okyanusları açılır. Cenabı Allah’ın böyle okyanuslara ihtiyacı yoktur, hayır. Bütün kâinat kulları içindir. Onların Yaradan’a mensup olma şerefi vardır. Var olmak yeterlidir, onun için her şey zevklenir ve her şey zevk içinde çünkü onlar vardır. İnsanları uyandırın ey selefi ulemaları. Rekât sayıları eklemek veya farzlar önemli değil. Bu çok basit şeylerdir, bunu çocuk öğrenebilir. Ama en mühim olan insanları ilahi huzura götüren yoldur.

Ve ilahi huzura ulaşmak bir gayedir. Bu gayenin dışında Âlemlerin Rabbinin ilahi huzuruna ulaşmak için bir gaye bulamazsınız. SubhanAllah. Ezelliyun Ebediyyun, Ezelden ebede. Ebediyet, ebediyet sizindir ey yaratılanların arasındaki temsilcilerim. Allah-u Ekber. Her zulüm, her gaflet insanları kör yapar ve insanları karanlığa koşturur.

Ey selefi ulemaları, Peygamberler ne getirdiler? Ne getirdiklerini söyleyin. O tepsiyi mi getirdiğini zannediyorsunuz? Hz.İsa a.s.’ın havarileri sordular. Onların akılları ve akıllarının sınırları sadece yaradılışı baştan sona mucize olan böyle kocaman Peygambere sormaktı.

Sordular ve “Ey İsa, seni bize gönderen bize bir (yemek dolusu) tepsi gönderir mi?” dediler. Nedir bu? Sahabeler nerede, İsa a.s’ın ın havarileri nerede? Onların seviyeleri nerede? Seyyidina Muhammed (s.a.v)’in sahabesi Peygamberler Mührüne “Ey Ya Rasul-ullah, Senin Rabbin bize göklerden bir tepsi gönderir mi?” diye sordular mı? Seyyidina Hz.İsa a.s’ın etrafındaki bu ümmet nerede, Peygamberler Mührünün sahabesine bakın.

Ey selefi ulemaları ve şeriat doktorları ve Ezher-i Şerif şeyhleri! Neden söylemezsiniz? Bu meseleyi neden netleştirmezsiniz? Ve havariler Cenabı Allah’ın sadece üzerinde onbir değişik çeşit şeylerle bir tepsi gönderdiğini söylersiniz.

Bu onların bedenlerinin istekleridir. Onlar maneviyatlarının istekleri bilmezler. Evet, ben buna ulaşamadım. Şimdi bütün milletler kendileri için göklerden bir tepsi isterler. Ve Müslümanlar olarak biz veya Habibin ümmeti olarak istiyoruz, maddi varlığımızı zevklendirmek için sadece bize daha fazla tepsiler gelsin, başka hedefimiz veya arzularımız yoktur. Nedir bu? Nedir bu? İnsanlara neden açıklamazsınız? Hz.İsa a.s’ın havarilerinin istediklerini ve Peygamberler Mührünün hangi sahabesi “Ya Rasulullah, bize tepsiler inmesi için dua et” demesine bakın.

Peygamberler Mührü isteseydi kıyamet gününe kadar her gün tepsiler gelirdi ama kimse istemedi. Onların anlayış seviyesi en yüksek seviyeydi. Onun için istemediler. Onlar taş bağladılar ama “Ya Rasulullah, Rabbim bize tepsiler yemek göndersin diye dua et” demediler. Subhanallahu Aliyil Aziym. Bu Hz.İsa a.s’ın ümmeti ve Peygamberler Mührünün arasındaki farktır.

Ama insanlar kendilerini genelde meşgul ederler. Vehhabiler akılsızdır, onların anlayışı yoktur, ben onlara hitap etmiyorum. Ama selefi ulemalarına hitap ediyorum. Kıyamet gününden önce mümkün olduğu kadar almak için neden insanları uyandırmak için böyle meseleleri netleştirmezler?

Sura üflendiği zaman biter veya ruhumuz çıkınca bu fırsat bitecek. Ve onlar, ulemaların hepsi bilirler;

“Min Hüsni İslami'l Mer'i Terkühû Mâ Lâ Ya'nîhi” (Doğrudan ya da dolaylı olarak Cenab-ı Hakk'ı hatırlatmayan) lüzumsuz bütün duygu, düşünce ve fiilleri terk etmesi, kişinin İslam'ı bilmesinin ve gereklerini yerine getirmesinin mükemmelliğindendir." (Tirmizî, Zühd, 11)

En azından şimdi Peygamberler Mührünün ümmeti kendilerini burada ve buradan sonra mühim olmayan şeylerle meşgul ederler. Malayani, gerekli olmayan bir şey veya insanlara bir fayda sağlamaz. Bu mühimdir. Ama ne söyleyebiliriz. Şeytan gafil olan bilgin insanları yönetir ve onlar onlardan gafilliği alacak birisini istemezler. “Biz her şeyi biliriz” derler ama bir şey bilmezler. Cenabı Allah bizi affeylesin.

Ey insanlar, gelin dinleyin. Dinleyip Rabbimiz, Her şeye Kâdir olan Allah için elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız ve onlar cahildir. Rabbimiz bizi affeyle ve bizi gafillikten uyandıracak birini gönder. Ve kıyamet gününden önce bilelim ve ilahi huzurda nurlar içinde hoşnut olalım. Âmin

Ey Rabbimiz, bizi affeyle ve bize sonsuz rahmet okyanuslarından gönder ki yolumuzu ilahi huzuruna doğru düzeltelim.

Fatiha.

(42 dakika sürdü.)

________________

[1] Burada Şeyh Nazım hazretleri İngilizce sohbet esnasında Arapça konuşuyor.

UA-984942-2