As-Siddiq Camisi’ndeki Cuma Hutbesi
Ey Müslümanlar, ey mü’minler! Takva sahiplerinden olunuz. Takva, Cenâb-ı Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de beyan ettiği gibi, O’na olan itaatınızı gösterir:
أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ
Atîûllâhe ve atîûr rasûle ve ulil emri minkum.
(Ey îmân edenler!) Allah’a itaat edin, Peygamber’e itâat edin ve sizden olan ulü’l-emre (emir sâhibi idârecilerinize) de. (Nîsa, 4/59)
Allah’a itaat edin, Resûle itaat edin ve sizlerin arasındaki ulü’l-emre veya yaşlılara, sizden daha yaşça büyük olanlara veya âlimlere itaat ediniz. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) itaat ederseniz, Cenâb-ı Allah’a itaat edersiniz. Bizlerin hal ve hareketlerimizi tamamlaması maksadıyla Cenâb-ı Allah, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) rahmeten-lil-âlemîn, alemlere rahmet olarak tüm insanlığa merhamet etmesi için gönderdi. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek, kelime-i tevhide inanmak, kelime-i şehadet, bunların hepsi birden hal ve hareketlerimizi cilalayarak parıl parıl parlatabilmemiz için birer araç ve yoldur. Kalplerimizi parlatabilmek zorunlu olduğu gibi, aramızda birbirimize karşı olan hareketlerimizi de cilalamamız zorunluktur. Beş farzımızı yerine getirip sonra gidip oturmak kâfi değildir, öyle olmaz. Aynı zamanda, Resûlullah Efendimiz’in Hz. Cebrail’in “İhsan nedir?” sorusuna karşılık cevap verdiği makâmul-ihsân, ihsan makamı, yani birbirimize karşı nasıl davranmalıyız, bir çocuk anne-babasına karşı hangi üslupta davranmalı, anne-baba çocuğuna karşı nasıl davranmalı gibi ahlâki mükemmelik yolunu tutmalıyız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Fatima’yı (r.a.) yanına çağırıp ona: “Hasan ve Hüseyin’i bana gönder.” diye buyururlardı. Ne için? Niçin Efendimiz (s.a.v.), Hz. Fatima’ya (r.a.) onları kendisinin yanına göndermesini talep ediyordu? Çünkü Hz. Fatima’ya ona ve çocuklarına duyduğu muhabbeti göstermek istiyordu; iki torunu Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) için kalbinde taşıdığı muhabbeti göstermek istiyordu. Onlar, Efendimiz’in yanına koşarak geldikleri zaman, Efendimiz (s.a.v.) onları öper, sever ve koklardı. Sizler, çocuklarınızı mutlu hissettirmek için muhabbetinizi gösteriyor musunuz? Ya da onları boykot mu ediyorsunuz? Veyahut çocuklarınızı boş verip onlarla ilgilenmiyor musunuz? İslamiyet bunu kabul etmiyor; İslamiyet babalardan ve annelerden çocuklarına muhabbet göstermelerini ister, çünkü Cenâb-ı Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
(Ey Muhammed) De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Âli İmrân, 3/31)
Bir başka ayet-i kerimede ise:
وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا
Ve mâ âtâkumur resûlu fe ḫuzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû.
Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. (Haşr, 59/7)
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) torunlarını ne kadar çok sevdiğini bize göstermiştir: Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a), Efendimiz (s.a.v.) namaz kılarken onun sırtına çıkarlardı ve onlar sırtından inip ayaklarını yere basana kadar başını secdeden kaldırmazdı! Onların canları sıkılıncaya kadar ve artık sırtında oturmak istemedikleri vakte kadar ve sırtından inip ayaklarını yere basıncaya kadar Resûlullah’ın (s.a.v.) başı secdede kalırdı. Onlar sırtından ininceye kadar bir saat geçsede secdede kalmaya devam ederdi.
Ben bir sürü çocuğun kendi başına başlarında bir rehber olmaksızın yalnız bırakıldığını görmekteyim. Sizler, çocuklarınıza yol göstermekten sorumlusunuz ve çocuklar da anne-babalarına karşı iyi davranmaktan sorumludurlar. Özellikle, babalarına karşı iyi olmak zorundadırlar ki bir baba, çocuklarını yetiştiren ve onlara bir parça yiyecek bir şey sunabilmek için ağır şartlarda çalışan kişidir. Anne çalışmaz ve onları evde yetiştirir büyütür; annenin görevi çocuklarını yetiştirmektir. İslam’a göre bu böyledir, ancak günümüzde vaziyet değiştiği için herkes çalışmaktadır. Kendileri şöyle söylerler: “Tek kişinin çalışması yetmez, ikimizin çalışması lazımdır.” Bu onlara kalmış bir meseledir, fakat bizim söylemek istediğimiz şudur ki: baba, sabahtan akşama kadar hanımının ve çocuklarının ihtiyaçlarını tedarik etmek için koşuşturur. Bu nedenle, çocukların da sorumluluğu vardır:
Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
Ve ḳadâ rabbuke ellâ ta`budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni iḥsânen immâ yebluğanne indekel kibera eḥaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ teḳul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve ḳul lehumâ ḳavlen kerîmâ.
Rabbin, sadece O'na kulluk etmenizi hükmetti; ana-babanıza iyilik yapıp cömert olmanızı da! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse (bakmaktan usanıp) sakın onlara "üf" (bile) deme; onları azarlama ve onları yücelten şekilde hitap et! (İsrâ, 17/23)
Fe lâ teḳul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve ḳul lehumâ ḳavlen kerîmâ. Eğer babanız ve anneniz size sesleniyorsa ve sizden bir şey yapmanızı istiyorsa ‘of’ demeyin, onlara cevap vermeyin, sessiz olun ve ne diyorlarsa onu yapın. Orduda generale cevap verebilir misiniz? Evin de bir generali vardır, o da evin babası ve annesidir! Ve ḳadâ rabbuke ellâ ta`budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni iḥsânâ. Cenâb-ı Allah anne-babanıza muhsin [1] olmayı “ibadet” kelimesi ile yan yana koymaktadır: ve bil vâlideyni ihsânâ. Cenâb-ı Allah “O’ndan başkasına ibadet etmeyin ve anne-babanıza karşı güzel hareketlerde bulunun.” buyuruyor. Onlara karşı cevap verip ya da onlara karşı gelip “Of! Bu da ne? Sen eski kafalısın.” diye hitap etmek değil! Eğer babanız Kuran-ı Kerim okuyorsa, ona “Sen ne okuyorsun? Eski kafalısın! Bir dram kitabı oku, bilgi-kurgu kitabı oku, bir tarih kitabı senin için daha hayırlıdır.” demeyin.
Mübarek Ramazan ayında bile şeytan arkamızdan koşuyor. Öyleyse, çocukların en iyisi anne-babalarını dinleyen, onlara itaat edenlerdir ve anne-babaların da en iyisi, çocuklarına bakan ve onlara sevgi gösteren, kalplerinde sevgiyi yaşatan, yumuşakça davranan, sert ve katı olmayanlardır.
Hiç gülümsemezsiniz! Sanki önünüzde sizi yemeyi arzulayan aslana benzer bir şey varmış gibi hep çok ciddi durursunuz. Her iki tarafta, bir tarafta çocuklar anne-babalarına saygı göstermek zorundadırlar ve diğer taraftan anne-babalar da çocuklarına sevgi göstermek zorundadırlar.
Bu ay Ramazan ayıdır, ümmet-i Muhammed’in ayı. Bu ayda Cenâb-ı Allah bütün oruç tutanları rahmeti ile giydirip kuşatır. İlk on gün zaten geçti ve Cenâb-ı Allah özellikle Ramazan ayında oruç tutan her birimizi, her mü’mini ve Müslümanı rahmet libasları ile giydirdirmiştir. Bu başka bir ayda değil, yalnızca Ramazan’da tecelli eder.
Resûlullah (s.a.v.) bize bu müjdeyi şu hadis-i şerifinde bildirmiştir:
شهر رمضان أوله رحمة ، وأوسطه مغفرة ، وآخره عتق من النار
Şehru ramaḍân evvelehu raḥme ve evsetahu mağfira ve âḫirahu itḳun min en-nâr.
Ramazan ayının başı (ilk on günü) rahmet, ortası (ikinci on günü) mağfiret, sonu (üçüncü on günü) ise, cehennem ateşinden kurtuluştur. (Beyhâkî)
Evvelehu raḥme, Ramazan’ın başı rahmettir. Bu ilk on günde Cenâb-ı Allah sizi rahmeti ile giydirmiştir. Peki bu rahmet kimdir, neyin nesidir? Er-Rahmel Muhdât (s.a.v.), ümmete lütuf edilen hediye kabilinden bir rahmettir ki o, Seyyidina Muhammed’dir (s.a.v.)! Kuvvetli ve sahih bir hadis-i şerife göre bunun manası şudur: Cenâb-ı Allah Peygamberine (s.a.v.), işlediğimiz her kötü amel için bizlere anında şefaatte bulunma yetkisini ihsan etmiştir:
قال رسول الله ص حياتي خير لكم تحدثون ويحدث لكم ومماتي خير لكم تعرض علي أعمال لكم فإن وجدت خيراً حمدت الله وما وجدت غير ذلك استغفرت لكم.
Ḳâle rasûlullahi sallallâhu aleyhi ve selleme: ḥayatî ḫayrun lekum tuḥaddis̱ûn ve yuḥdes̱e lekum ve memâtî ḫayrun lekum tu`radu aleyye amâlekum fe in vecedtu ḫayrun hamedtullâh ve mâ vecedtu ğayra ẕâlike estağfirullah.
Benim hayatım, sizin için hayırlıdır. Siz (istediğiniz konuda benimle) konuşabiliyorsunuz ve size gereken cevaplar veriliyor. Ben öldüğümde ise, vefâtım sizin için hayırlı olur; çünkü amelleriniz bana (kabrimde) arz edilir. Hayır görürsem, Allah’a hamdederim, şer görürsem, Allah’tan sizin için af dilerim. (Bezzâr, Müsned)
Resûlullah (s.a.v.) “Allah’ın emri ile ben ümmetimin amellerini gözlerim.” diye buyurmuştur. Allah’ın Resûlü (s.a.v.), hayatında, kabirde ve kıyamet gününde daima ümmetinin amellerini gözler. Bu lütfu veren Cenâb-ı Allah’ın kendisidir. Tu`radu aleyye amâlekum. O halde, ilk on günde, Müslümanların amelleri Resûlullah (s.a.v.) tarafından Allah’ın gücü kuvveti ile nazar edilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Fe in vecedtu ḫayrun hamedtullâh, eğer hayırlı bir amel görürsem Allah’a şükrederim, O’nu överim. ‘O kul iyi bir kuldur’ diye Allah’ı överim, Allah’a şükür ve hamd ederim ki, o kul derhal Allah’ın rahmeti ile giyidirilir.” diye buyurmuştur. Cenâb-ı Allah’ın övgüsüne mazhar olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.), o kulun ilk on gün içinde güzel ameller işlemesinden dolayı o kul adına Allah’a şükrediyor.
Ve evsetahu mağfira, Ramazan’ın ortası mağfirettir. Ramazan ayının ortasındaki on gün ise, oruç tutanlar, saygı gösterenler, anne-babaların çocuklarına ve çocukların anne-babalarına karşı muhabbet edenler için mağfiret ve af edilme günleridir. Yeme ve içmekten, gıybet yapmaktan, fitne çıkarmaktan, Allah’ın yasakladığı tüm şeylerden kendinizi uzak tutuyorsunuz ve buna karşılık Resûllah (s.a.v), Allah’ın bize mağfiret edeceğini buyuruyor. Bu, Hz. Peygamber’in “Tu`radu aleyye amâlekum fe in vecedtu ḫayrun hamedtullâh” diye buyurduğu hadis-i şerifin devamıdır. Resûllah (s.a.v.) nazar etmektedir ve “Ben amellere bakıyorum: hayır görürsem, Allah’a hamdederim, hayır dışında bir şey görürsem, o kişinin adına Allah’tan af dilerim.” buyurmaktadır.
Ramazan’ın ilk on günü Hz. Peygamber, bizleri “rahmetullah” yani Allah’ın rahmet libası ile şereflendirilmemiz için hazırlar. Sonraki on günde ise, eğer bir hata yaparsak, bizler için af talep eder. Şüphesiz, herkes her an hata yapabilir, kimse masum değildir. Hepimiz günah işlemekteyiz ve bugün günahlar evimizin içine bile sızmaktadır! Bu internet, bilgisayarlar ve televizyon vasıtasıyla nereye baksanız bir günahtır. Şeytan bunu getirdi ve onlar buna “Teknoloji modernliktir” derler. Bizi cehennem ateşine götürecek ne çeşit bir modernliktir ve ne çeşit bir teknolojidir!
Öyleyse, Cenâb-ı Allah bize Ramazan ayını bağışlanmamız için ihsan etmiştir. İçinde bulunduğumuz ikinci on günde, Cenâb-ı Allah’ın emri ile Resûllah (s.a.v.) hal ve hareketlerimize bakıyor: yanlış olan bir şey görürse, bizim adımıza Allah’tan af dileyecek; fakat bunun için çok çaba sarf etmeliyiz ve birşeyler yaptığımızı göstermeliyiz.
İtḳun min en-nâr, üçüncü on gün cehennem ateşinden azat ediliştir. Cenâb-ı Allah ilk on gün sizleri rahmeti ile giydirip ikinci on günde günahlarınızı bağışladıktan sonra, son on gün cehennem ateşinden azat ediyor. Bu, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu üzere Cenâb-ı Allah, ilk on gün rahmette bulunacak, ikinci on günde günahları bağışlayacak ve kıyamet günü her türlü sualden azat ederek sizleri doğrudan doğruya oruç tutanlar ile cennete koyacaktır.
Öyleyse, görevimiz nedir? Cenâb-ı Allah’a şükretmek ve bizden daha yaşlıları, daha fazla ilim görmüş ve aydınlatılmış kimseleri, daha fazla ilim libasları ile giydirilmiş olanları bulmaya çalışmalıyız, çünkü bizim bir yol gösterene ihtiyacımız var. Hiç kimse “Ben kendi kendime yol gösteriyorum.” diyemez. Hayır! Aracınızda bile size yol göstermesi için GPS cihazınızı kullanıyorsunuz. Peki, bu din içinde seyahet etmek için de bir yol göstericiye ihtiyacınız olmayacak mıdır? Bir rehbere ihtiyacınız vardır, size yol göstermesi için birisine ihtiyacınız vardır.
Çocukların bir kişi etrafında toplandıklarını niçin görürsünüz? Onlara yol göstermesi için, ya iyi bir kişi mescid gibi onları güzel ve iyi yerlere götürür ya da kötü bir kişi onları yanlış şeyler yapması için çetelerin içine sokar.
Resûlullah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
إذا كنتم ثلاثة فأمروا أحدكم
İẕâ kuntum s̱alâs̱etun fe emirû eḥadekum.
En az üç kişi iseniz birinizi emir seçin.
Efendimiz (s.a.v.) “Eğer üç kişi olursanız herkes kendi fikri ile yönetmeye çalışmasın, aranızdan sorumlu olacak bir emir seçin.” diye buyurmuştur. “İhtiyacım yok.” demeyin! Zira, Resûlullah’ın hadis-i şerifine karşı gelmiş olursunuz.
Bugün bir sürü insan “Bizlerin yol göstericiye ihtiyacımız yok, biz kendi kendimize yol gösteririz.” derler. Kendi kendinizi nereye yönlendirmek istersiniz? İşte, Orta Doğu’daki ülkelere bakınız: kendi kendilerini yönlendiriyorlar, yaptıkları gösterilerde birbirlerini öldürüyorlar. Sokaklardaki bu gösterilerin yararı nedir? Cenâb-ı Allah’a inanmıyor musunuz? Camiye gidin, dua edin ve Allah’tan isteyin:
ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ
İd`ûnî estecib lekum.
Bana dua edip yalvarın ki, size karşılık vereyim. (Mü’min, 40/60)
Cenâb-ı Allah herşeyi sizin için değiştirecektir. Allah (c.c.) sizlerin üzerine zulmet, karanlık göndermeyecektir veya başkaları tarafından ezilmenize izin vermeyecektir. Cenâb-ı Allah’ın kalplerini iyi olarak bildiklerine yol gösterilecektir.
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnneka lâ tehdî men aḥbebte ve lâkin Allâhe yeḥdî men yeşâu ve huve e`lemu bil muḥtedîn.
Muhakkak ki sen (ey Muhammed), her sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin. Ama Allah, dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecekleri en iyi O bilir. (Kasas, 28/56)
“Sevdiğin kişiye yol göstermeye çalışma, Cenâb-ı Allah kimi severse ona yol gösterir.” ve bu ay hidayet ayıdır. Mekke-i Mükerreme veya Medine-i Münevvere’ye bakın. Milyonlarca insanı kim oraya göndermektedir? Kim onlara yol göstermektedir? Bir ilim adamı mı? Âlim mi? Herhangi birisi mi? Niçin ümre için Mekke’ye doğru koşuyorsunuz? Niçin Medine’yi ziyaret etmek için koşuyorsunuz? Çünkü Mekke’de Cenâb-ı Allah’ın evi var ve Medine’de Allah’ın Resûlu (s.a.v) var!
Öyleyse, eğer birisi sizi Mekke’ye doğru yönlendirirse, onunla beraber gidin. Çünkü bu yönlendirme ilahi makamdan gelen bir yönlendirmedir. Kimse ilahi izin olmadığı sürece Mekke veya Medine’ye giremez. Oraya insanların kendi iradesi ile gittiklerini düşünmeyin. Hayır, ancak izin geldiği zaman, çünkü orada iki mukaddes mekan vardır ve de yakın zamanda inşallah Cenâb-ı Allah’ın kapılarını açacağı üçüncü mukaddes mekan Mescid-i Aksa’dır. Kim size, milyonlarca insana, her an tavaf yapan o insanlara yol göstermektedir? Allahu Ekber! Allahu Ekber! El-izzetu lillâhi ve li-rasûlihi ve lil-mu’minîn! Cenâb-ı Allah bize ne çeşit bir hikmette din vermiş! Ne çeşit bir hikmete sahip dinde bizi halk etmiş! Mutlu olmalıyız. El-kibriyâu lillâh, kibir ve büyüklük yerlerin göklerin sahibi olan Cenâb-ı Allah’ındır, fakat bizler gurur duyarız ve bunu ancak İslam dininde olmayı kabul ettiğimizde söyleyebiliriz. Allah (c.c.), bizleri kendimizin hiçbir dahli olmadan İslam’ın ve imanın nuru ile şereflendirdiği için gurur duyarız. Öyleyse, son on gün Allah’ın bizleri cehennem ateşinden halas eylediği “itḳun min en-nâr” günleridir.
Kalbindeki yol göstericiyi ara! Nitekim, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
إذا أراد الله بعبد خيرا جعل له واعظا من قلبه
İẕâ erâdallâhe bi-abden ḫayran ce`ale lehu vâiẓan min ḳalbih.
Allah (c.c.) bir kuluna hayır murâd ederse, ona kalbinden bir vaiz gönderir. (Imam Ahmed)
Cenâb-ı Allah herhangi bir kulunu severse--çünkü eğer Allah’a muhabbet ederseniz, Allah da size muhabbet edecektir--o kulunun kalbinden bir rehber gönderir.
ومن تقرب إلي شبراً تقربت منه ذراعاً
Men teḳarrab ileyye şibran teḳarrabtu minhu ẕirâ`an.
Kulum Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. (Kudsi Hadis)
Öyleyse, Cenâb-ı Allah bizden O’na yaklaşıp “Ya Rabbi!” dememizi beklemektedir. Ya Rabbi! Sana geliyoruz. Kapını bize aç. Lâ ilâhe illAllah, Muhammeden Resûllullah! Allah’a yaklaş; sizi mağfireti ile giydirecek olan yalnız O’dur, başka birisi değil. Evet, Hz. Peygamber (s.a.v.) şefaat edecektir; Allah (c.c.) ona şefaat etmesine izin verecektir:
مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ
Men ẕelleẕî yeşfe`u indehu illâ bi-iẕnih.
O’nun izni olmadan katında şefaat edecek olan kimdir? (Bakara, 2/255)
Kıyamet günü Cenâb-ı Allah, Hz. Peygamber’e ümmetine şefaat izni verecektir; fakat bizlerin ne yapması gerekmektedir? Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
لاَ يَشْكُرُ اللَّهَ مَنْ لاَ يَشْكُرُ النَّاسَ
Lâ yeşkurullâhe men lâ yeşkurun-nâs.
İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. (Ebu Davûd)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Onların sizlere yapmış oldukları herhangi bir lütufdan dolayı o insanlara teşekkür etmez iseniz Allah’a şükür etmiş sayılmazsınız.” diye buyurmuştur. Lütuf olarak size ne lütüfta bulundular ise Cenâb-ı Allah’a şükretmeniz ve o lütufu size ihsanda bulunan insanlara teşekkür etmeniz gerekir. Öyleyse, gece gündüz Allah’a şükretmemiz lazımdır. Sadece bir kez söyleyip durarak değil, ama hergün şükretmemiz gerekir. Yemek yerken “Şükür ya Rabbi!” deyin. Su içerken, “Elhamdülillah, şükran lillah!” deyin. Elbiselerinizi giyerken, Cenâb-ı Allah’ın bize bu giydiğimiz elbiseleri bahşettiği için “Şükür ya Rabbi!” deyin. Elektriği kullanabildiğimiz için de “Şükür ya Rabbi!” deyin.
Eski devirdeki günlere bir bakın: hep beraber ya bir mum ya da gaz lambası ışığı altında oturuyorlardı. Bugün, bu gibi şeyler ile uğraşmak zorunda değilsiniz, sadece bir düğme basıyorsunuz ve elektrik elinizin altında. Öyleyse, Cenâb-ı Allah’a şükrediyoruz.
Ve yine bir hadis-i şerifinde Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
افضل الامة اخر الامة اخير الامة
Efḍalel-ummeh âḫirel-ummeh aḫyarel-ummeh.
Ümmetlerin en efdali en son ümmettir, en hayırlı ümmettir.
En hayırlı ümmet Resûlullah’ın ümmetidir. Efḍalel-ummeh âḫirel-ummeh. Ümmetin en efdali sahabelerden sonra gelen ve Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) sonra, birinci, ikinci ve üçüncü yüzyılda gelenler ve de âhir zamanda gelenlerdir. “Yahu! Henüz vaktimiz var, hayat binlerce yıl olup uzayacak.” demeyin. Hayır, Resûlullah (s.a.v.) sahabelerini, yarın kıyamet günü olacakmış gibi hazırlıyordu.
اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
İḳterabetis sâ`atu ven-şeḳḳal ḳamer.
Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı. (Kamer, 54/1)
O saat ile alakalı olarak Cenâb-ı Allah Kuran-ı Kerim’de “Ay (Resûlullah’ın eli ile) yarıldığı zaman, kıyamet günü için saat yaklaştı.” buyuruyor. Ve ayın yarılması Efendimiz’in (s.a.v) zamanında gerçekleşmiştir. O halde daha çok zamanımız var demeyin!
Ey Müslümanlar! Bizler şu an Ramazan’ın ortasında bulunmaktayız, mağfiret günlerinin içindeyiz. Öyleyse, Allah’tan ne kadar af dileyebilirseniz dileyin.
(Dua.)
Tercümenin notu: Bu çeviri, İngilizce metinden Türkçeye çevrilmiştir. Çeviri esnasında gönlünüze yatmayan bir husus varsa lütfen orijinal metne bakınız.
http://sufilive.com/We_Need_to_Polish_Our_Manners_-5151.html
© Telif hakkı “Sufilive”a aittir. Bütün hakları saklıdır. Bu kopya, uluslararası Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunmaktadır. Lütfen paylaşırken, “Sufilive”a atfediniz. Allah razı olsun.
________________
[1] Muhsin, iyilik eden, iyi davranan, iyi ameller işleyen ve yaptığını iyi yapan kimse demektir.