Pazartesi, Haziran 14, 2010 Lefke, Kıbrıs
Destur Ya Seyyidi.
Allah Allah Allah Allah Allah Allah AziyzAllah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah SubhanAllah
Allah Allah Allah Allah Allah Allah SultanAllah
Eşhedu Enla İlahe İllallah Vahdehu La Şerikeleh Ve Eşhedu Enla Seyyidena Ve Mevlana Muhammeden Abduhu Ve Habibuhu Ve Rasuluh. Zidhu Ya Rabbi İzzu Ve Şerefa Nûren Ve Surura Minel Ezeli Minel Ebedi. Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym diyoruz. Bütün şükürler bizi Yaratan Âlemlerin Rabbinedir. O bize Bismillahirrahmanirrahiym, Bismillahirrahmanirrahiym, Bismillahirrahmanirrahiym demeyi ikram etti.
Âlemlerin Rabbinden kullarına Bismillahirrahmanirrahiym demeyi ikram etmek onlar için en büyük lütuftur. Bu şeref insanoğluna yeterlidir, yeterde artarda. Ve Esselamun aleyküm Ya İbadallahi Salihin diyoruz. Esselamu aleyna ve âlâ ibadallahi salihin. Rabbimizin sonsuz rahmetinden bizi mutlu kullar yapmasını istiyoruz. Cenâb-ı Allah ister ki; “Ey kullarım! Mutlu olun. Benden razı olun. Ben sizin Rabbinizim. Benim halifemi takip edin. Benim en sevgili, en şanlı, en şerefli en heybetli halifem. Ondan razı olun ki O benim adıma size ezelden ebede kadar sonsuz hazinelerimden herşeyi ikram eder. İlahi huzurumda seçilmiş olan aracılığıyla Benim lütuflarım ezelden ebede bütün kâinata ulaşır." En sevgili Peygamberimize şükürler olsun, sayısız şükürler olsun ki biz burada ve buradan sonra herşeye onun cömertliği ile ulaşırız.
Esselamun aleyküm katılanlarımız. Evet, katılan veya katılımcılardan birisi olun. Size vâr olmak için ikram edilen fırsatı kayıp etmeyin. Her zaman, her an, her saniye şükredin. Rabbinize minnettar olun. Âlemlerin Rabbi dünyada halife olmakla şereflenmiş, seçilmiş varlıklarını ister.
Ey Selefi ulemalar! Vehhabiler asla anlamazlar, bırakın onları! Onlar dört duvara kapanmışlar. Onlar yalnız “Müşrik, haram, bi’dat, küfür” demesini bilirler. Onlar kendilerini bu dört duvara kilitlemişler ve onlardan anlayış alınmıştır. Onlar asla öğrenmezler veya “Haram, şirk, küfür, bi’dat” demekten başka birşey anlamazlar. İnsanoğlu için başka bir yol yoktur.
Ben onlara hitap etmiyorum. Onlar hitabı kabul etmezler. Gelip bir kediye konuşsan konuşursun ama asla anlamaz. Ve bunlar Arapların dört duvar arasında kilitli kalmış bir grup insanlardır. Asla anlamazlar, onlara bir açılış yoktur. Biz anlayan kimselere konuşuyoruz. Ben sözlerimi o anlamayan insanlara yöneltmiyorum. Peygamberler Mührü (s) buyurur; kellimu 'n-nâse `alâ gadra `ugûlihim, "İnsanlara anlayış seviyelerine göre hitap et. Neden küçük bir çocuğa matematik anlamasını sağlamak için çabalarını heder ediyorsun? Bu imkânsızdır çünkü onların seviyeleri asla matematiğin ne olduğunu anlamaya ulaşamaz.
Matematik, insanları yüksek anlayış derecesine ulaştıran en büyük yollardan biridir. Bütün bilgiler bunun üstüne kurulmuştur. Matematik olmadan hiç bir ilim temelini kuramaz. Bu kocaman dünya matematik üzerine kurulmuştur. Bu kocaman galaksimizde çok küçük bir noktadır, çünkü insanlar kâinatın sınırlarına ulaşmaya çalışırlar. Çalışırlar ve ilimleriyle kâinatın kıyılarına ulaşamaz. Ama yüksek matematik vardır. Bu, insanları bir hiç olmaktan alıp kuvvet verir ve anlayışını büyütür, büyütür, büyütür. Bu yüksek matematiktir. Sadece bir el dolusu insan uzaydaki bu kocaman gösterinin anlayışına ulaşır. Ve üstün matematik, en küçük akıllı olan kimseleri alıp bu kâinatın sınırına götürür. Bu kâinatın sınırlarına ulaşıldı derler.
Ne düşünürsünüz ey bilgin insanlar, âlimler! Sadece bir kâinat mı var zannediyorsunuz? Ama üstün matematik onları bu kâinatın son sınırı dediğimiz bir ufka götürür. Ve bu kâinatı düşünmekle bilmek imkânsızdır. Bu kâinatın dışında bir yol bulmak için üstün matematiği kullanırsın. Ama matematik de bir sınırda durur ve "Teslim oluyorum" der. "Teslim oluyorum. Ben bunun dışında bir milimetre mesafe hareket edemem, yoksa biterim" der. Bu, insanlara matematik ilminden ikram edilen yetkidir. Onlar hayal edemez veya göremezler ama matematik onlara birşeyler gösterir.
Onun için Peygamberler Mührü (s.a.v), "İnsanların kapasitesine göre konuş" buyuruyor. Ama Peygamberler Mührüne (s.a.v.) ikram edilen ilmi başka hiçbir peygamber ulaşamaz, anlayamaz. Hatta Âlem ul-Melekût bile. İlahi seviyelere, ilahi hakikatlere dokunan ilahi kimseler bile, onlar orada dururlar. Onun için Cebrail (a.s.) anlayış seviyesinin sınıra ulaştığı vakit durdu. Peygamberler Mührü (s.a.v), “Ey Cibril! Benimle gel” buyurdu. O da, “Bu benim son sınırım. Bu sınırdan bir milimetreden milyon kere daha azı ilerlemem için kendimi zorlarsam yanarım ve bir daha geri gelemem” dedi.
Azamatu Rab, Cenâb-ı Allah’ın azametidir. Çünkü şimdi insanlar ilimleriyle çok kibirlenirler. Bütün kibirlendikleri ilimler hakkında hitap etmek için yetkilenirler. Biz o insanlara öyle bir dilde konuşuruz ki ellerini kaldırıp “Biz âlemlerin Rabbine teslim olduk” derler. Bunu neden anlatıyoruz? Henüz kapasitemize göre konuşuyoruz, çünkü Peygamberler Mührünün (s.a.v) ilahi emri, “İnsanların anlayış seviyelerine göre konuş, daha fazla yükselme, taşıyamazlar” buyurur. Bu gezegenin etrafına bakın. Bu gezegen birşey değildir. Gezegenimizin etrafındaki yaratılışın büyüklüğe ve azametine bakın! “Bu sayısız kâinatı Kim getirip teslim edip secde ettiriyor” derler.
Şimdi insanlara pekçok şeyler söylerler. Ama insanların çoğu böyle meseleler hakkında hakiki cahil kimselerdir veya anlamazlar. Bir kimse anlamadığı halde, “Ben ilimin zirvesine ulaştım” diye kendine bir sınır verirse, veya “Ben bu kâinatın son sınırına ulaştım” deyip anladım derse, asla anlamazlar. Herkesin anlayışı farklı farklıdır. Ve Subhanallahu Aliyil Aziym, her ilim insanı kâinata götürür ve her kâinat insanı Yaratanına götürür. Her ilim insanı Yaratana götürmelidir. Yaratan olmazsa matematik olmaz. Yaratan olmazsa fizik olmaz. Yaratan olmazsa bilim olmaz. Yaratan olmazsa bitkibilimi olmaz. Yaratan olmazsa insanların hayatlarının hakikati ve hakiki varlıkları bilinmez. Pekçok, sayısız meseleler vardır.
Buna rağmen, Vehhabiler kendilerini dört duvar arası olan “Şirk, küfür, bi’dat, haram”'a hapsederler. Onların anlayışları sadece bu bölgededir. Onun için onları bırakın! Vaktinizi onlarla heder etmeyin. Bir eşek anlarsa onlar da anlar. Belki eşek anlar ama onlar inatçılık yaparlar. Eşek anlar, o inatçı insanlar anlamaz, bırakın onları! Kabul edilen hitap değildir. Evet, ve Rabbimize şükürler olsun ki onlar sadece bir el dolusu insanlar kadar kaldılar, daha fazla değil. Bazı insanlar gelip sadece kendilerini dinlerler ve insanları, “Siz bi’dat sahibisiniz, siz kâfirsiniz, siz müşriksiniz ve siz haram işliyorsunuz. Başka yolu yoktur” diye suçlamaktan başka birşey bilmezler. Nedir bu? Eğer bu dedikleri Cenâb-ı Allah’ın gönderdiği hak dininin bir özetiyse, Peygamberler Mührü (s.a.v) neden 23 sene çalıştı? Yalnız dört köşelik bir binanın noktalarıysa neden gelip 23 sene eğitti? Ne için? Onun için onları kendi anlayışlarıyla bırakın. Onların anlayış sınırları budur, onları orada bırakın. Onlar bağırırlar ve insanları pekçok şeylerle suçlarlar. Onları dinlemeyin çünkü onlar birşey anlamak için konuşulacak insanlar değillerdir. Bırakın onları. Cenâb-ı Allah bizi affeylesin. Onların hakikatler için doğru yolu bulmalarını istiyoruz; bu dünyanın Yaratıcısına yönelten herşeyi, olup biten ve olacakları bilmelerini istiyoruz. Onları orada bırakın, onlarla zaman harcamayın!
Siz Sultanul Enbiya, bütün peygamberlerin Sultanı, Seyyidina Muhammed (s.a.v.)‘ın yolunu takip edin. Onun için, “İnsanlara anlayış seviyelerine göre hitap et” buyurdu. Zamanınızı harcamayın. Biz belki bir el dolusu insanlara konuşuyoruz, bu yeterlidir. Anlamaları için bir el dolusu insan bulursak bu yeterlidir. Başkalarını bırakın.Onların anlayışlarına göre seviyeleri vardır ve onlar burada ve buradan sonra kendi yollarında devam ederler, asla çıkmazlar. Onlar kendi içlerinde hapsolan insanlardır. Onlar kendi kendilerini hapsederler. Ve insanların açılmaya ihtiyacı vardır. Bütün peygamberler insanları açmaya geldiler. Ama onlar İsrailoğullarının ulemaları gibi olurlarsa, ki onlar, ve gâlû gulûbunâ gulf, "Kalplerimiz perdelidir" (Bakara: 88) derler. Onlar bunu kabul ederlerse vaktini heder etme. Açık bir kalp bulursan, içeriye gir. Onlar kendilerini kapatırlarsa, bırak onları. Ve li kullin derecât, "Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır" (Ahkaf: 19). Bir derecât, dereceler vardır ki insanları ilahi ve aydınlık dünyalara, âlemlere yükseltir, bir de derekât, "en aşağı meretebeler" vardır. Bunlar ise insanları karanlığa, karanlık dünyalara götürür.Cenâb-ı Allah bizi affeylesin.
Ey insanlar! Konuşacak pekçok sonsuz, sayısız şeyler var ama dinleyicilerimize yeni bir anlayış açılsın diye, onları karanlık dünyalardan aydın dünyalara götürmek için birşeyler ikram ediyorlar. Bu bütün peygamberlerin vazifesidir çünkü onlar karanlık dünyalar içindelerdi ve Cenâb-ı Allah insanları karanlıktan aydınlık dünyalara götürmek için seçilmiş olanları gönderdi. "Biz aydınlık dünyaları kabul etmeyiz, biz karanlık âlemimizle mutluyuz" derlerse bırakın onları. Cenâb-ı Allah bizi affeylesin.
Yüz sene, bin sene, milyon sene, milyar seneler âlemlerin Rabbinin büyüklüğünü konuşsan asla bitmez. Cenâb-ı Allah bizi Peygamberler Mührünün (s.a.v) hürmetine affeylesin. O karanlığımızı aydınlatmak için bize göklerden ışık getirdi. Cenâb-ı Allah’a sonsuz ikramları için şükürler olsun. Bi Hürmetil Habib.
Fatiha.
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
Fatiha.
(40 dakika)
(619 kişi) Maşallah!
Hişam Efendi?