Cumartesi, Nisan 10, 2010 Lefke, Kıbrıs
Destur Ya Seyyidi Meded. La İlahe İllallah La İlahe İllallah La İlahe İllallah Seyyidina Nebiyyuna Ve Mevlana Muhammedun Rasulullah (s.a.v). Zidhu Ya Rab İzzu Ve Şerefa Nûren Ve Surura Ve Ridvanen Ve Sultana Meded Ya Sultanul Evliya Meded Ya Ricalallah.
Esselamun Aleyküm katılanlarımız. Muhlis, doğruyu arayan katılanlarımız. Burada ve buradan sonra ilahi bir hayat isteyenlere Esselamun Aleyküm. Size bravo. Bu İngilizce mi? Siz şeytanı kovdunuz ve ilahi kimselerden bazı sözleri dinlemeye geldiniz. Size burada ve buradan sonra müjdeler olsun. O kaçıp ve doğruları dinlemeyen ve öfkelenenlere kötü müjdeler var. Onların yeri burada ve buradan sonra ateşe atılacaklar.
Evet, Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym demekle başlıyoruz. Bismillahirrahmanirrahiym demek İslam’ın işaretidir. Bir kimse Bismillahirrahmanirrahiym derse İslam’ın halkasına girer, biter. Kim inkâr ederse çıkar. Ey insanlar, bir daha Esselamun Aleyküm. Her zaman üstünüze ilahi rahmet yağmasını istiyoruz. İlahi rahmet size hakiki hayat verir. Maddi yemekler hayatınızı sürdürür, sizi ayağa kaldırır zannetmeyin. Sizi vâr eden ilahi kuvvetlerdir. Herkesin bir yukarıda ona ait olan bir noktası vardır.
Onun için Peygamberlerin eski bilgilerinden bilinir ki dünyada yaşayan herkesin bir yıldızı vardır. O yıldız gözükür. O kimsenin hayatı o yıldıza aittir. Çünkü biz yeme ve içmekle hayatta olamayız, hayır. Yiyip içtiğiniz bir misaldir. Cenâb-ı Allah kullarını yeme ve içmekle zevklendirir çünkü maddi varlığımız yeme ve içmekle zevklenir. Maddi varlığımız hayvanlar seviyesine aittir. Onun için yemeyi ve içmeyi herşeyden fazla severiz. Yoksa bir kimse için bütün hayatı boyunca bir kere yemesi yeterli olurdu. Ama insanlar yiyip içtiklerimiz bizi yaşatır, büyütür ve maddi varlığımızla son günümüze ulaştırır zannederler. Onun için insanlar yemenin peşine koşarlar ve bu çok yanlış bir fikirdir.
Hakiki kuvvet göklerden gelir ama yeme ve içme sadece maddi varlığımızı zevklendirmek içindir. Bir kimse susayabilir, az kalsın ölecek. Bir tas su getirirler, içer ve ayağa kalkar. Bu su bedenimize birşey verir ki onu ilahi desteği kabul etmeye hazırlar. Veya bir kimse açlıktan ölecekse ona bir tas çorba verirsin, içer ve ayağa kalkar. Bu kadar çabuk mu? Olamaz ama bu bir sebeptir. İnsanoğlunu dünyada hareket ettiren, götüren, getiren, büyüten, öldüren, hakiki kuvvet yıldızına aittir. Onun için bunların hepsi Âdemoğullarına ikram edilmiştir. SubhanAllah.
Âdem a.s. cennetten dünyaya gönderildiği vakit kendini 40 gün yemek ve içmekten alıkoydu. Bir kere kırk gün hiç yiyip içmedi. Hem de insanlara da hayatımızın göklerden geldiğini göstermek içindi. Yiyip içtiğinizin size kalkmak ve büyümek ve bunu pekçok seneler yapmak için kuvvet verir zannetmeyin. Hayır bilmelisiniz. Âdem a.s. 40 gün sadece ilahi yıldızının ona tedarik ettiğine baktı. 50 gün olabilir, 50 senede olabilir. Meleklerin yeme ve içmeye ihtiyaçları yoktur. Onların ilahi kuvveti o enerjiyi verir. Nasıl gelir ve varlıklarının etrafında nasıl dolanır hayal edemezsiniz. Bin sene veya milyon sene veya milyar sene melekler varlar ve yeme ve içmeye ihtiyaçları yoktur.
İnsanlar doğduğu zaman bir yıldızları gözükür ve o yıldız o kimseye ilahi destek gönderir ve bedeni o kuvvetle gelişir, gelişir, gelişir. Anne sütünün ne yaptığını düşünüyorsunuz? Küçük bir bebek sütle büyür, büyür. Sütle bunu hayal edemezsiniz. Süt bunu kendi kendine yapamaz ama Âlemlerin Rabbi, bizi Yaratan herşeyi ilahi kuvvetlerle düzenler. Süt içmekle bebeği büyütür. SubhanAllah. Sütten değil ama o yeni bebek doğunca onun hakiki ilahi varlığı gözükür o gönderir. Bu yeni bir bebeği büyütür, büyütür, büyütür. Ve büyürken seviyesi ilahi seviyelere aittir. Ve Subhanallahu Aliyil Aziym, insanlar şimdi hayatları yeme ve içmekle olur zannederler. Veya sağlıklarını sadece bazı haplar, şuruplar veya ilaçlardan isterler.
Onun için enbiyaların hayatları yüzde yüz ilahidir. Onlar bir ilaç kullanmazlar çünkü onların bedenlerine hakiki kuvveti göklerden gelir ve o bedenleri ayağa kalkar. Onun için bütün Peygamberler mucize şeyler yapabilirler. Ama şimdi Müslümanlar bile, özellikle selefi ulemaları insanlara böyle meseleler konuşmazlar. Onlara demezler; “Ey insanlar, dünyada pekçok amaçlar peşine koşmayın. Neden koşarsınız? Toplayıp yedikleriniz sizi dünyada ebedi mi bırakacak zannedersiniz? Neden koşuyorsunuz? Neden yukarıya bakmazsınız? Yukarıya bakın ve orada neler olduğunu görürsünüz. Çünkü yeme ve içme senin ve gökler arasında kalın bir perde olur.” Ama ulemalarımız daha fazla maddiyatçı olurlar ve asla maneviyata dikkat etmezler. Neden? Sizin değeriniz maddi bedeninizde mi yoksa manevi varlığınızdan mı? Neden insanları ikaz etmezsiniz? Neden insanlara uyanmaları için söylemezsiniz?
Ey insanlar, uyanın ve dünyada nasıl yürüdüğünüze bakın. Düşünün ama bu düşünmek size nerden gelir? Nasıl düşünür veya birşey hayal edebilirsiniz? Bu maddi mi ilahi varlığınızdan mı? Neden söylemezler?
İnsanoğlu için böyle hakikatleri bilmenin en ihtiyaçlı zamanıdır. Biz yeme ve içme için yaşamıyoruz. İçme ve yeme bize asla yaşamak için destek vermez. SubhanAllah, SubhanAllah. İnsanlar böyle şeylere ilgi duymaz ama şeytan insanları bağlar. İnsanlara sadece; “Ey insanlar, çalışmalısınız. Toplamak için son gayretinizi vermelisiniz.” Altın toplamanın, pırlanta toplamanın, yakut toplamanın, zümrüt toplamanın, inci toplamanın faydası nedir? Bu mu hayatta kalma amacımız? Nedir bu? Neden selefi ulemaları insanları uyandırmaya çalışmazlar? Onların insanları en fazla cevherler, altın, inci, hazineler toplayanlardır. Neden onları uyandırmazlar? Neden onları ikaz etmezler; “Ey insanlar, siz bunları toplamak için yaratılmadınız. Bunlar asla sizin olmayacak” diye. Nedir bu?
Bir zamanlar bir kimse bir hazineye ulaştı ve açtı. Baktı bu zümrütlerle, yakutlarla, altınlarla, pırlantalarla, incilerle, her çeşit kıymetli taşlarla dolu bir hazineydi. O kimse şok oldu. “Ooo… bu hazineye ulaştığım için çok şanlıyım, ben çok şanslıyım.” Aldı ve üstünde yazı yazan bir hayvan derisi buldu. Bakın, bakın ey selefiler Cenâb-ı Allah Subhanehu Ve Teâlâ buyurur;
(Araf:176) فَٱقۡصُصِ ٱلۡقَصَصَ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ
<
Ayet-i Kerîme mi değil mi? Nasıl? Ayet-i Kerîme Türkçe mi İngilizce mi? Nedir? Kurân-ı Kerîm’den mi değil mi? Cenâb-ı Allah فَٱقۡصُصِ ٱلۡقَصَصَ buyurur. Siz asla bir kıssa anlatmasınız. Neden?
İsrailiyat dersiniz. Nedir İsrailiyat? Ey selefi ulemaları, ben birşey değilim. Ben zayıf kulum ama size bazı değişmez hikâyeler veya olayları hatırlatmak için ilahi kimseler tarafından kalbime gönderilir. Hikâye diyebilirsiniz, ama biz böyle şeyler söylersek selefi ulemaları ve bütün doktorlar, şeriat doktoruyuz derler…Ben şeriattan konuşuyorum. Cenâb-ı Allah فَٱقۡصُصِ ٱلۡقَصَصَ buyurur. Onların hepsi İsrailiyat derler, önemli değil. İsrail de ümmettir, Seyyidina İbrahim, Seyyidina Yakup’un soyudur ve yedi soyudur. Bize pekçok yüzlerce binlerce hikâyeler gelmiştir.
Cenâb-ı Allah لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ (belki düşünürler) buyurur. Onlar bütün hikâyeler veya rivayetlerden bir ders alabilirler. Eski zamandaki hikâyeleri kullanabilirsiniz ama onlar “Biz doktoruz, biz hikâye anlatan değiliz” derler. Hayır, onlar söylemeye kibirlenirler. “Biz yüksek ilim konuşuruz” derler. Siz yüksek ilmi anlamazsınız insanların anlamasını nasıl söylersiniz? Onlar bile bilmez. Yüksek anlayışı onlar asla anlamaz.
Bir zaman bana bir kimse geldi. Kurân-ı Kerîm’deki hikâyelerden bir kitap yapmış. Ve baktım, ilkönce fihriste baktım ve asla hatırlamadığın bir Ayet-i Kerîme var dedim. “Baştan sona, sonda başa kaç kere Kuran'a baktım ama nedir o?” Bende Cenâb-ı Allah Subhanehu Ve Teâlâ فَٱقۡصُصِ ٱلۡقَصَصَ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ <
Çok mühim ama selefi ulemaları çok kibirlenirler. Onlar İsrail hakkındaki hikayeleri konuşmayı sevmezler. Neden İsrail? Onlara binlerce Peygamber ve binlerce ve binlerce olaylar ve hikâyeler geldi. Kurân-ı Kerîm bahseder. Az kalsın Kurân-ı Kerîm de İsrailiyat’tır diyecekler. Nedir bu? Baştan sona kadar İsrail kavmi Kurân-ı Kerîm’de bahsedilir. Evet, uyuma. Bu çok mühimdir. Bütün bu doktorların hepsi nefislerinden kibirlenirler. Onlar hikâye anlatanlar gibi konuşmazlar. “Hayır, biz doktoruz” derler. Nedir sizin doktorluğunuz? Bir tane hikâye anlatın. Siz hikâye anlatırken insanlar böyle bakarlar. İnsanlar uyurlar. Siz anlayışlarına bunu şunu anlatırsanız insanlar uyumaya başlarlar. Kıssalar oldu veya olmadı önemli değil. …(arapça) Arapça bilirsiniz selefi ulemaları. Tayin edilen hikâyeler var veya her hikâye tamamdır söyleyebilirsiniz. Bazı ibretler alabilirsiniz.
O kimse o hazineyi bulunca baktı ve çok şaşırdı ve çok mutlu oldu. Ama hazinelerin üstünde bir ceylan derisi buldu. Aldı ve üstünde yazanı okudu. Ne yazıyordu? “Ey bir gün bana ait olan hazineleri bulan kimse!” Bak ve bazı dersler alın ey selefi ulemaları, ey şeriat doktorlar. “Mülkümün doğudan batıya, kuzeyden güneye ulaşan o kral benim. Ben bu hazineleri topladım. Ama beni Yaratan beni imtihan etti. Beni denedi ve benden sonra bütün milletlere olacak olanı bana göstermek istedi. Ben doğudan batıya imparatoruyum veya kralım ve bunları topladım. Ama Rabbime şükür etmedim. “Ey Rabbim Sana şükürler olsun” demedim. Ülkeme kuraklık göndermekle beni imtihan etti. Herşey kurudu, sular kurudu, tarlalar ve bahçeler kurudu. Ve insanlar açlık ve susuzluktan öldüler. Bende yemek ve içmek istedim. Bir tane sepeti altın doldurup gönderdim ve 'şehre gidip bana bir parça yemek bir bardak su verene verin' dedim. Sabahtan akşama dolaştılar ve bana bir bardak su veya bir parça ekmek verecek kimse bulamadılar. İkinci gün o sepet boş olmasını emrettim ve içine en pahalı olan inciler, pırlantalar doldurdum ve 'gidin insanlara sorun, size bir bardak su, bir parça parça ekmek verene verin' dedim. Onlar sabahtan akşama kadar gittiler ama bir parça ekmek veya bir bardak su verecek kimse bulamadılar. Çaresiz kaldığım zaman o cevherleri ezmelerini emrettim. Ve küçük bir bardak su bulup getirdiler ve bu ezilmiş cevher ve incileri bu suyla karıştırdılar ve içtim. Ve bağırsaklarımı tıkadılar ve öldüm."
Ey insanlar, bakın ve ibret alın. Bunun faydası nedir? Soruyorum neden insanlara, krallara, şeyhlere, emirlere, sultanlara böyle hikâye anlatamazsınız? Cenâb-ı Allah bunu size yaparsa ne yapabilirsiniz?
Onun için topladıklarınıza güvenmeyin ama Rabbiniz, Herşeye Kâdir olan Allah’a güvenin ve ilahi destek isteyin. Maddi varlığınızla ayağa kalkıp, gidip gelip, yürüyüp, yaparsınız zannetmeyin. Ama size ait olan ilahi yıldız ne gönderirse. Rabbinize şükür edin. İtaat edin ve Herşeye Kâdir olan Allah’a itaatkâr kul olmaya çalışın. O zaman burada ve buradan sonra emniyette olursunuz.
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
Tövbe Ya Rab, Tövbe Ya Rab… Tövbe Ya Rab, Tövbe Ya Rab, Tövbe Estağfurullah.
Fatiha.
Laa ilaaha illa-Llah. Laa ilaaha illa-Llah.
(Mevlana Şeyh Nazım Şeyh Hişam ve Hacı Neziha ile telefonda.)