Go to media page Available in: Turkish   English  

Sonsuz Nimet ve İhsanları İçin Allah’a Şükret!

Mevlana Şeyh Hişam Kabbani

19 Temmuz 2013 Burton, Michigan

Es-Siddîk Camii, Cuma Hutbesi

Bizi İslam ve Hz. Muhammed (sav) ile şereflendirene hamd-ü senâlar olsun; bütün zâhiri ve bâtini ihsanları için ve bize bu hayatı bahşettigi için Cenâb-ı Hakk’a şükranlarımızı sunuyoruz. Şehadet ederiz ki Allah’tan gayri ilah yoktur ve hiçbir ortağı olamaz; yine şehadet ederiz ki Hz. Muhammed (sav) O’nun kulu ve resûludur. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, ehline, ashâbına ve bilhassa Hulefâ-i Râşidîn efendilerimize, yani Hz. Ebu Bekir es-Sıddîk (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra)’ya salât ve selâm olsun.

Ey Müslümanlar, mü’minler! Şimdi, Ramazan ayının ikinci 10 günlerindeyiz. Ramazân-ı Şerif’in ilk 10 gününde Allah (cc) kullarını rahmetiyle sarar.

شهر رمضان أوله رحمة ، وأوسطه مغفرة ، وآخره عتق من النار

Şehru ramadân evvelehu rahme ve evsetahu mağfira ve âhirahu itkun min en-nâr.

Ramazanın başı (ilk on günü) rahmet, ortası (ikinci on günü) mağfiret, sonu (üçüncü on günü) ise, cehennemden kurtuluştur. (Beyhaki)

İlk on gün rahmettir ve bugün Ramazan ayının 10. günü ya da bazı ülkelerde 11. günüdür. Allah (cc), bize rahmetinin libasını giydirecektir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın kulları oruç tutuyor ve O’nu hatırlayarak oruçlarına sâdık kalıyorlar. Bu demek oluyor ki onlar Ramazân-ı Şerif’i bahşettiği için Rabblerine şükrediyorlar ve şükredenlere, Allah daha fazlasını verir. Kur’ân-ı Kerîm’de buyurduğu üzere:

لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ

Le-in şekertum le-ezîdennekum.

Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. (Ibrahim Sûresi, 14/7)

Hayatımızın her anı için şükretmeliyiz. Allah azze ve celle’ye nankörlük yapamayız. O (cc), alıp verdiğimiz her nefesi bize ihsan ediyor. Son nefesimize kadar O’na hamd-ü senâlar getirmeliyiz! Kolayca nefes almamızı sağlayan, yaşamamız ve yememiz için tüm ihtiyaçlarımızı karşılayan, O’dur. Bu yüzdendir ki şükür makamı, Efendimiz (sav)’in insanlık için salık verdiği en yüksek makamdır ve sadece Allah’a şükretmek değil, birbirimize karşı da şükranda bulunmak çok önemlidir. Eğer birisi size bir iyilik yaparsa, ona teşekkür etmelisiniz. Kaba olmayın. Bunu unutan insanlar vardır; teşekkür etmediklerini söylemiyorum, ama unutuyorlar ve Hz. Peygamber (sav) ne buyurmuştur?

عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ‏:‏ قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم‏:‏ إِنَّ اللَّهَ لَيَرْضَى عَنِ الْعَبْدِ أَنْ يَأْكُلَ الأَكْلَةَ، أَوْ يَشْرَبَ الشَّرْبَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا‏.‏

An Enes ibni Mâlik kâl: kâle Rasûlullah (sav) innallâhe le-yerdâ ani‘l-abdi en ya’kule‘l-eklete ev yeşrabe‘ş-şerbete fe-yahmedehu aleyhâ.

Enes İbni Mâlik’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allahü Teâlâ, yemek yedikten veya bir şey içtikten sonra kendisine hamdeden kuldan hoşnut olur.” (Müslim)

Allah (cc), yemeğini yerken “Şükürler olsun, Ey Rabbim! Elhamdulillah!” diyen kulundan hoşnut olur, ev yeşrabe‘ş-şerbete fe-yahmedehu aleyhâ, ya da su içince, o nimet için Allah’a sükredenden. Eğer yemez, içmezsek ne olur? Muhakkak hastalanırız. Allah (cc), herkesi yeme ve içmeye muhtaç yaratmıştır. Bu yüzden, bize bahşettiği her şey için O’na şükretmeliyiz; büyük küçük farketmez, kücük bir lokma bile alsak, Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm, elhamdulillah ellezî âtânî min mâ indehu ve tetekeffele bi rizkî, “Allah’a hamdolsun ki ikram hazinelerinden bana rızkımı bahşetti.” demeliyiz. Rızık, nerede olursanız olun size ulaşır. Kendinizin kazandığını zannetmeyin; o rızkı size Allah (cc) ikram ediyor! Yediğiniz her lokma, içtiğiniz her şey Allah’tandır.

صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى انْتَفَخَتْ قَدَمَاهُ فَقِيلَ لَهُ أَتَتَكَلَّفُ هَذَا وَقَدْ غُفِرَ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ قَالَ ‏ "‏ أَفَلاَ أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا ‏"‏

Sallâ Rasûlullahi (sav) hattan tefehat kademâh, fe kîle lehu etetekellefu hâzâ ve kad ğafera leke mâ tekaddeme min zenbika ve mâ te’ahhar. kâl: efelâ ekûnu abden şekûrâ.

Resûlullah (sav) geceleyin ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Kendisine, “Geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde neden kendini bu kadar zorluyorsun?” diye sorulunca, “Allah’a (bana verdiği nimetlere karşılık) çok şükreden bir kul olmalı değil miyim?” diye karşılık verdi. (Tirmizî)

Resûlullah (sav) namazını kılar, mübarek ayakları şişene kadar Cenâb-ı Hakk’a ibadet ederdi. O’na dediler ki: Etetekellefu hâzâ ve kad ğafera leke mâ tekaddeme min zenbika ve mâ te’ahhar, “Neden bu kadar zorluğa katlanırsın? Allah (cc), geçmiş ve geleceğini affetmişken, niye ayakların şişene kadar namaz kılarsın?” Ve şöyle buyurdu: Efelâ ekûnu abden şekûrâ, “Hak Teâlâ’ya minnettar, şükreden bir kul olmamı istemez misiniz?” Bu yüzden her gün, “Şükranlillah! Şükran, yâ Rabbî!” dememiz çok önemlidir. Hatırladığınız her an, “Şükran, yâ Rabbî! Alâ mâ en`amte aleyye,” deyiniz.

قَالَ الْمُهَاجِرُونَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ذَهَبَ الْأَنْصَارُ بِالْأَجْرِ كُلِّهِ , مَا رَأَيْنَا قَوْمًا أَحْسَنَ بَذْلًا لِكَثِيرٍ , وَلَا أَحْسَنَ مُوَاسَاةً فِي قَلِيلٍ مِنْهُمْ , وَلَقَدْ كَفَوْنَا الْمُؤْنَةَ , قَالَ : " أَلَيْسَ تُثْنُونَ عَلَيْهِمْ بِهِ وَتَدْعُونَ لَهُمْ " ؟ قَالُوا : بَلَى , قَالَ : " فَذَاكَ بِذَاكَ "

Kâle‘l-muhâcirûn: yâ rasûlullah, zehebe’l-ensâru bi’l-ecri kullihi, mâ ra’eynâ kavmen ahsene bezlen li-kesîrin ve lâ ahsene muvâsâten fî kalîlin minhum ve lekad kefevna’l-mu’ne. kâle eleyse tusnûne aleyhim bihi ve ted`ûne lehum? kâlû belâ. kâl: fe zâke bi-zâk.

Muhâcirler dediler ki: “Yâ Rasûlullah! Ensâr ecrin hepsini alıp götürüyor. Bolca harcamada onlardan daha güzel ve az şeyleri paylaşmada onlardan daha güzel bir kavim görmedik. Azık bile (fazlasıyla) yetmişti.” Resûlullah (sav) dedi ki: “Bunun için onlara senâda bulunmuyor musunuz, onlar için duâ etmiyor musunuz?” Dediler ki: “Evet, elbette.” Dedi ki: “İşte bu ona karşılıktır.” (Ebû Davûd, en-Nesâî)

Mekke’den Medîne-i Münevvere’ye hicret eden ashâb-ı kirama Muhâcir denir; Medine ahâlisinden onları destekleyen ashâb-ı kirama ise Ensâr denilir. Ve Muhâcirler Efendimize (sav) şöyle dediler: “Ey Allah’ın Resûlu! Ensâr her çeşit mükâfatla ödüllendirildi; ecrin hepsini onlar aldılar.” Mâ ra’eynâ kavmen ahsene bezlen li-kesîrin, “Hiç bir şekilde, onlardan daha güzel bir kavim görmedik ve cömertliklerinden dolayı Allah bu ecirleri onlara ihsan etti. Cömertlikte onlar gibisini görmedik.”

Allah’a hamdolsun ki, Peygamberimizin sünnet-i seniyyesini uygulayabilmeleri ve Allah’ın emrini yerine getirebilmeleri için Cenâb-ı Allah, her bir kuluna hayır işleyebilecekleri bir imkan vermiştir. Böylece Cenâb-ı Hakk’ın sana verdiği nimetlerle, sen de başkalarına ikramda bulunur, verdiği nimetler için O’na şükretmiş olursun.

Ve lâ ahsene muvâsâten fî kalîlin minhum, “Ve elbette ki onlar, en iyilerdi. Hepsi olmasa da, hastalara, evsizlere ya da bir gülümsemeye ihtiyacı olan birine bile karşı duyarlılıkta üstlerine yoktu.” Efendimiz (sav) buyurdu: “Hayır duâsında bulunup, tüm bu özelliklere sahip oldukları için onlara senâda bulunmuyor musunuz? Onlara teşekkür ediyor musunuz, yoksa unutuyor musunuz?” Hz. Peygamber bile, insanların önce Allah’a şükretmelerini, sonra da onlara iyilik yapanlara teşekkür etmelerini ister. Kim size karşılıksız bir hizmette, iyilikte bulunursa, ondan kaçmak yerine ona teşekkür etmelisiniz.

Bugün birisi size gelip, “10.000 dolara ihtiyacım var, yardım edebilir misin?” derse; siz de 2-3 ay içinde geri ödemesi koşuluyla, “Tamam, al bakalım.” dersiniz. O kişiye bir iyilik yaparsınız, sonra da ondan bir daha haber alamazsınız. Siz şu sokaktan geçerken, o da karşı taraftan geliyordur; ama parayı geri ödememek için yolunu değiştirir. Böyle durumlar yaşansa bile Efendimiz (sav), ve tu`tî men haramek, buyurur: “Sana haksızlık edene de ver.” Manası şudur: “Sizden bir şey alıp da geri getirmeyeni, Allah rızası için affedin ya da başından hiç vermeyin.” Benim şeyhim, efendim her zaman der ki: “Eğer birisi sizden bir şey isterse, düşünmelisiniz: Geri verecek mi, vermeyecek mi?” Eğer bugün çoğu insanın yaptığı gibi geri vermeyeceğini hissediyorsanız, o zaman karar verin: Ona Allah rızası için vereceğim. Geri getirmezse, onu affedeceğim; eğer getirirse, o vakit geri alacağım. Böylece, o insanla gelecekte hiçbir uzlaşmazlığa düşmezsiniz. Eğer başından böyle karar verirseniz, sonradan buna uyarsınız. Ama o paraya tekrar ihtiyacınız olacağını hissediyor ve biliyorsunuz ki geri vermeyecek, o zaman hiç vermeyin; çünkü o kişiyle aranız bozulur.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

‏ من صنع إليه معروف، فقال لفاعله‏:‏ جزاك الله خيرًا، فقد أبلغ في الثناء‏

Men sane`a ileyhi ma`rûf fe-kâle li-fâilihi cezâkallâhu hayran fe kad eblağa fi’s-sane`a.

Kime bir iyilik yapılır da iyilik yapılan kişi, iyilik yapana “cezâkallâhu hayran (Allah mükafatını versin)” derse, iyiliğin hakkını vermiş olur. (Tirmizî)

Birisi size iyilik yaparsa, ona şöyle söyleyin: cezâkallâhu hayran. Ona minnettar olduğunuzu göstermek için, yapabileceğinizin en iyisini yapmış olursunuz ve Allah sizi şereflendirip, katından dilediği libayı giydirir.

Ey insanlar! Bu sebeple, kardeşlerinize Cenâb-ı Hakk’a şükretmemiz gerektiğini söyleyin ve gösterin. Ramazan ayının “mağfiret” ve “bağışlanma” günleri olan ikinci on günlerine varıyoruz. Allah (cc) bizi bağışlarsa, O’na hamd etmemiz gerekmez mi? On günlerin başında, O’na şükredelim ve “Şükranlillah!” diyelim. Le-in şekertum le-ezîdennekum, “Andolsun, eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım.” (14/7)

Allah (cc) bizi muhafaza etsin ve himmetini bizden esirgemesin ve tüm hayatımız boyunca, her nefes alış verişimizde “Şükran yâ Rabbî, yâ Allah! Elhamdulillah yâ Rabbî, yâ Allah!” diyerek O’na şükrediyoruz.

Bugün hava çok sıcak, neredeyse 40 derece. Herkes oruçlu; klima ve fanları açarak durumu hepimiz için kolaylaştırmaya çalışıyoruz, insanlar mescitte kalıp rahatlasınlar diye. Bir düşünün: Eğer burası 37 dereceyse, Mekke ve Medine’de ne kadardır? 50 derece ya da daha fazla olmalı, bir de Ramazan ayı şimdi yaza denk geliyor. Ashâb-ı kiram ve Efendimiz (sav), nasıl oruç tutuyorlardı, klima ve fan olmaksızın? Ama sıcak çölde yaşıyor, oruçlarını tutuyor ve herşeye rağmen “Şükran yâ Rabbî, yâ Allah! Elhamdulillah yâ Rabbî!” diye şükrediyorlardı. Çünkü cehennem ateşinin sıcağı 40-50 derece gibi olmayacaktır; hayır, güneşin merkezindeki 50 milyon derece sıcaklıktan daha da sıcak olacaktır!

Dolayısıyla, cehennem ateşinin sıcağını tasavvur edebilir misiniz? Bir hadisten rivayet olunur ki kıyamet gününde, Cenâb-ı Hakk’ın insanoğluna gönderecegi sıcaklıktan insanların beyinleri kaynayacaktır. Bir şey göremez, duyamaz hale geleceğiz. Allah bizi cezalandırmak isterse, her türlü zorluğu bize yaşattırır. “Ey Rabbımız! Bizi Müslüman olarak yarattığın için Sana şükürler olsun.” demeliyiz. Allah (cc) buyurur: “Kim, 'Lâ ilâhe illAllah' ardından da 'Muhammeden Resûllullah' derse, cennete girer.” Bunun için Allah’a devamlı şükretmeliyiz.

Rabbimiz bizi, cennetine kabul eylesin.

http://sufilive.com/Be_Thankfull-5140.html

© Telif hakkı “Sufilive”a aittir. Bütün hakları saklıdır. Bu kopya, uluslararası Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunmaktadır. Lütfen paylaşırken, “Sufilive”a atfediniz. Allah razı olsun.

UA-984942-2