Available in: English   Turkish   Go to media page

Din Kardeşine Yardım Edenin Yardımcısı, Allah’tır!

Mevlana Şeyh Hişam Kabbani

2 Ağustos 2013 Burton, Michigan

As-Siddiq Camisi’ndeki Cuma Hutbesi

Bütün övgüler bizi iman ve İslam ile şereflendiren Cenâb-ı Hakk’a mahsustur. Bizleri Kur’an-ı Kerim’in ümmetinden yaratan Allah’a (c.c.) sonsuz şükürler olsun. Eşhedu en lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerîkeleh ve eşhedu enne seyyidina ve mevlana muhammeden abduhu ve habîbuhu ve rasûluh...Yâ eyyuhel mu’minûnel-hâdirûn ittegullâhe ve atîûh.

Ey Müslümanlar, mü’minler! Takva, takvallah, yani Allah korkusu şarttır ve takvallah ancak hikmet sahibi olduğunuzda ortaya çıkar. Hikmete sahip olduğunuz anda takva sahibi olup olmadığınızı anlayabilirsiniz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) izinden gittiğinizde takva üzere olursunuz ve takva sahibi olduğunuzda ise doğru yolu tutmuş olursunuz. Ama eğer sağa sola saparsanız kalbinizden takvayı çıkarmış olursunuz.

Bugün Ramazan’dan bir gündür ve Ramazan ayının son on günlerindendir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu zamanlarda itikafa girerlerdi. O (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

شهر رمضان أوله رحمة ، وأوسطه مغفرة ، وآخره عتق من النار

Şehru ramadân evvelehu rahme ve evsetahu mağfira ve âhirahu itkun min en-nâr.

Ramazan ayının başı (ilk on günü) rahmet, ortası (ikinci on günü) mağfiret, sonu (üçüncü on günü) ise cehennem ateşinden kurtuluştur. (Beyhâkî)

Bizler son on günün içerisindeyiz, ki oruç tutanlar için, Allah onları cehennem ateşinden koruyup kurtaracaktır. Eğer kendinizi Allah'ın (c.c.) emrettiği şekilde korursanız ve yoldan çıkmazsanız, Allah (c.c.) sizlere cehennem azabından kurtulma hürriyetini verecektir.

Ramazan ayının bitmesine sadece dört beş gün kaldı. Ramazan bizleri Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi şöyle hatırlayacak: “Kıyamet gününde, Ramazan, oruç tutan her kişi lehine şahitlik edecek ve diyecek ki: ‘Ey Allahım! Şu kulun için şahitlik etmeme izin ver.’” Ramazan ayı kıyamet gününde konuşacak mı? Evet konuşacak. O gün her şey konuşacak, hatta vücudumuzun her zerresi dahi o gün dile gelecek. Allah bizleri affetsin.

Ey Müslümanlar! Bugün hatırlamamız gereken en önemli şey Allah'ın Kur’an-ı Kerim'de buyurduğu, Kendisinin bildiği bir şey--ki O her şeyi bilir, çünkü O Yaratan'dır ve her şeyi yaratmıştır. O, insanların kalbindekini ve düşündükleri şeyleri bilir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ

Ve`tesimû bi hablillâhi cemî`an ve lâ teferragû.

Hep birlikte Allah’ın (sizlere uzattığı) ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşüp dağılmayın. (Âli-İmran, 3/103)

Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın bizlere kendisine yapışmamızı emrettiği o ip nedir? İpin pek çok manası var: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mesajı, Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler, Hz. Muhammed (s.a.v.), Sahabe-i Kiram (r.a.), hulefa-i râşidîn, güzel ahlak.

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

‏‏ انما بعثت لاتمم مكارم الاخلاق

İnnemâ bu`istu li-utemmimu mekârimel ahlâk.

Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. (Bezzar)

Manası şudur: "Muhakkak ki ben sadece bir sebeple, yani ümmetimi cilalamak, onların kalplerini birbirlerini sevmeleri için cilalamak, tek vücut olmaları, ayrı olmamaları ve tek bir dille konuşmaları üzere gönderildim.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kıyamet gününde ümmeti ile gurur duymak, diğer tüm ümmetlere nazaran daha yüksek bir yerde görmek ve onların parıl parıl parlamalarını istiyor. Allah'ın (c.c.) Hz. Peygamber (s.a.v.) hürmetine ne bahşedeceğini biliyor musunuz? Rabbimiz ona (s.a.v.) ümmetinin cennete girmesine şefaat edebilme yetkisi verecektir. Bu kesin olarak doğru olan bir bilgidir ve delilleri pek çok hadis-i şeriflerle sabittir, ki bunlara İmam-ı Buhâri’'nin Edeb-ül Müfred'i de dahildir. Orada şöyle buyurulmaktadır: “Cenâb-ı Hakk, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) hesap gününde çağırır ve ümmeti hakkında soru sorar. Hz. Peygamber (s.a.v.) derhal secdeye kapanır,” çünkü o (s.a.v.) bilir ki Allah (c.c.) hükmetmek istese kesin olarak ümmetin çoğunluğu cezalandırılıcaktır. Hz. Aişe annemizin (r.a.) naklettigi bir hadis-i şeriften dolayı "hepsi" demek istemiyorum, ancak "çoğunluğu" diyorum. Bu sizinle Allah arasında olan bir şeydir ve inşallah Cenâb-ı Allah affedecektir.

Hz. Aişe (r.a.) Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir gün kendilerine şöyle dediğini nakleder:

عَنْ عَائِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ مَنْ نُوقِشَ الْحِسَابَ عُذِّبَ ‏"‏‏.‏ قَالَتْ قُلْتُ أَلَيْسَ يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى ‏{‏فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا‏}‏‏.‏ قَالَ ‏"‏ ذَلِكِ الْعَرْضُ ‏"‏‏.‏ حَدَّثَنِي عَمْرُو بْنُ عَلِيٍّ،.‏

“Ey Aişe! Men hûsib `uzzib, hesaba çekilen kimseler (mutlaka) azab görecektir (çünkü herkes muhakkak surette bir suç işlemiştir).” Ben de (Hz. Aişe Peygamber Efendimiz’e): "Allah (Kur’an-ı Kerim’inde), ‘O kolay bir hesaba çekilecektir’ buyurmamış mıdır?" diye sordum. Rasûl-ü Ekrem de: “O (amellerin Allah'ın huzuruna) arzedilmesidir (kulun günah­lardan hesaba çekilmesi değildir). Ey Aişe! İnceden inceye hesaba çe­kilen kimse (mutlaka) azaba uğratılır.” buyurdu. (Buhâri)

Yani Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Aişe annemize (r.a.): "Allah’a (c.c.) dua et ki sorguya çekilmeyesin." demiş. Ve Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu mü’minlerin annesi ve aynı zamanda peygamber eşi olan Hz. Aişe (r.a.) annemize söylüyor!

İşte bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

اللَّهُمَّ لَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ وَلَا أَقَلَّ مِنْ ذَلِكَ

Allahumme lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete `aynin ve lâ akalle min zâlik.

Ey Allahım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hatta bundan daha az bir zaman için dahi nefsimle başbaşa bırakma. (İbn-i Hanbel)

Efendimiz (s.a.v.) "Ey Allahım! Beni gözümü kapatıp açıncaya kadar dahi nefsimin eline bırakma.” diye dua edermiş. Bugün nefsinin eline veya isteklerine teslim olmayan kim var? Hepimiz önceliği isteklerimize veriyoruz. Yeme ve içmede dahi istekler mevcut.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

نحن قوم لا نأكل حتى نجوع، وإذا أكلنا لا نشبع

Nahnu gavmun lâ ne’kul hatta necû` ve izâ ekelnâ lâ neşbi`.

Biz öyle bir milletiz ki tam acıkmadan yemeyiz, yediğimiz zamanda midemizi doldurmayız. (Siret-i Halebî, c.3, s. 295.)

Bizler acıkmadan yemek yemeyen insanlarız. Bu evsiz barksız olan insanların hallerini daha iyi anlamamız içindir. Bu ay evsizlerin ayıdır. Ramazan, yermed ez-zunûb, bizleri sadakalarımız ve fakir olan insanlara yaptığımız bağışlar sayesinde günahlarımızdan arındırır. Allah bizleri sorgulayacak olsa o kadar çok günah bulacak ki sormayın! İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Sahabe-i Kiram Efendilerimize (r.a.) yemek yeme adabına dair olan şeyleri bile öğretmiş ve abur cubur yememelerini tavsiye buyurmuştur. Bunu yaparsanız, gün boyunca koyun ve davarlar gibi gerekli gereksiz otlamaya benzer atıştırıp durmuş olursunuz, ki günümüz insanlar çoğunluk itibariyle böyle yapıyorlar.

Hz. Peygamber (s.a.v.) "Bizler atıştırmayız, açlığın acısını hissetmeden de yemeyiz." buyurmuşlardır. O ki (s.a.v.) açlığında karnına taş bağlarlardı! Uhud Dağı Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) hitab etmiş ve “Ya Rasûlallah! Allah’ın (c.c.) emri üzerine, ben kendimi Nebi'nin (s.a.v.) ümmetine infak edilmek üzere altından bir dağa dönüştüreceğim.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise “Hayır, bizim buna ihtiyacımız yoktur.” diye karşılık vermiştir.

O (s.a.v.), zaman zaman taş bağlı bulunan karnını ovalardı. Hurmadan başka bir yiyecek yoktu. Bir gün Efendimiz’in (s.a.v.) evlerinde sadece üç hurma bulunuyordu. Eve geldiklerinde eşleri Aişe annemize (r.a.) “Ya Aişe! Ne yemek var?" diye sorduğunda, annemiz “Ya Rasûlallah! Üç tane hurmam vardı; ancak, bir dilenci geldi ve ben de bunların tamamını kendisine verdim.” diye cevap vermiş. Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali Efendimiz’e (r.a.) ve Hz. Fatıma annemize (r.a.) giderek “Ne yemeğiniz var?” diye sormuş ve onlar da “Ya Rasûlallah! Bizlerin iki hurması var ki bunun biri ona (Fatıma'ya) biri de bana.” diye cevap vermişler.

Ey Müslümanlar! Ramazan ayında israf ettiğimiz yiyecekler müthiş boyutlardadır, yeyip içeceğimiz şeyler hususunda aşırı seçici oluyoruz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Bizler gerçekten acıkmadan yemeyen insanlarız.” diyor, çünkü işte o zaman onların neler çektiklerini anlayabiliriz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Biz acıktığımız zaman yeriz.” buyurmuşlar ve sizler de gün boyunca bir iki defa açlık hissedersiniz ve yersiniz, ancak tüm gün boyunca atıştırıp durmazsınız. Çocukları böyle yetiştiriyorlar işte...onları şımartıyorlar ve bizler de şımartılıyoruz, çünkü öyle yetiştirildik. Ve izâ ekelnâ lâ neşbi`, yediğimizde karnımızı öyle tıka basa doldurmayız, yarım düzenden gideriz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur:

وعن أبي كريمة المقدام بن معديكرب رضي الله عنه قال‏:‏ سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول “ما ملأ آدمي وعاء شراً من بطن، بحسب ابن آدم أكلات يقمن صلبه، فإن كان لا محالة؛ فتلث لطعامه وثلث لشرابه، وثلث لنفسه‏"‏‏.‏

Hiçbir insan midesinden başka bir kabı daha kötü bir şekilde doldurmaz. Oysaki belini doğrultacak bir kaç lokma kendisine yeter. Ancak illa ki yemek isterse midesinin üçte birini yemekle, üçte birini suyla doldursun, diğer üçte birini ise nefesine ayırsın. (Tirmizî)

Hz. Peygamber (s.a.v.) “Midenizin üçte birini yemeğe (daha fazlasını değil), üçte birini suya, üçte birini nefesinize ayırın ve asla rahatsızlık görmezsiniz.” diyor. İnsanlar gelip “Şu problemim ve bu problemim var.” diyor. Evet, çünkü gerçekleşmesini istediğiniz o kadar çok istekleriniz var ki ve şimdi Allah'ın (c.c.) bu kötü emellerinizi silip yok etmesi için bazı zorluklarla karşılaşmanız gerekiyor. İşte Allah (c.c.), Ümmetün Nebi’ye kıyamet günü gelmeden evvel zorluklar vermiştir ki affedilebilsinler.

Demek ki Hz. Peygamber (s.a.v.) “Yemek yediğimizde az yeriz, karınlarımızı tıka basa doldurmayız, biraz aç kalırız ve yemeyi bırakırız.” buyuruyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ahlâkımızı mükemmelleştirmek için bir mesajla gelmiştir. Özellikle Ramazanda yemek yemeye oturduğunuzda önünüzde olandan yeyiniz, başka taraflara uzanmayınız ki bu kötü edeptendir. Önünüzde olandan alınız ve başkalarının önlerinde, ellerinde olana bakmayınız. Hz. Peygamber (s.a.v.), bizlere ahlâkımızı mükemmel hale getirecek ve kalplerimizi cilalayıcı tüm şeylerin detaylarını ulaştırmıştır.

Allah (c.c.) bizlerin Ramazan ayında ne yapmamızı bekliyor? Hepimiz sabahtan akşama kadar beraber oruç tuttuğumuza göre, ki bu ülkeden ülkeye ve zamandan zamana farklılıklar gösterir. Ortak olan şey hepimizin güneşin doğmasından batmasına kadar oruç tutmamızdır. Demek ki hepimiz bir vücudun içerisindeyiz ve bu vücut “Ramazan”'dır. İşte bu da Allah'ın Kur’an-ı Kerim'de buyurduğu şu ayet-i kerime'de ifade bulur:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ

Ve`atesimû bi hablillâhi cemîan ve lâ teferregû.

Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanıp ayrılmayın. (Âli İmran, 3/103)

Allah'ın ipine kuvvetle sarılın ve asla ayrılmayın! Birliği koruyun, çünkü her birliğin üzerinde Allah'ın elini bulacaksınız:

يد الله على الجماعة

Yedullâhi `alel-cemâ`ah.

Allah'ın (yardım) eli cemaatin üzerindedir. (Taberani)

Allah'in elleri birleşen insanların üzerindedir. Ve Ebu Musa el-Eş'ari (r.a.) Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) şöyle nakletmiştir:

الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا ‏

Gâle Rasûlullah (s.a.v.) el-mu’min lil-mu’min kel-bunyâ yeşuddu be`duhu be`dan.

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular: “Mü’minin mü’mine olan nispeti birbirini destekleyen bir binanın parçaları gibidir.” Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iki elini parmakları içiçe geçecek şekilde birleştirdi. (Buhâri)

Müslüman, mü’min bir bina gibidir. Sizler de bilirsiniz ki bir binayı inşa ederken tüm inşaat malzemelerini birbirine destek verecek, kuvvetlendirecek bir biçimde birleştirirsiniz; ağaç veya çimento kolonlarını çelikle bağlarsanız sağlam bir yapı oluşturmuş olursunuz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Mü’min mü’minle sonuna kadar ayrılmayan ve hiç kimsenin bölemeyeceği kuvvetli bir yapıdır.” buyurmuştur.

Nu’man İbn Beşir (r.a.) Rasûlullah’dan (s.a.v.) şöyle nakletmiştir:

عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكٰى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعٰى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمّٰى»

Meselul-mu`minîne fî tevâddihim ve te`atufihim meselul-cesedi izâ eştekâ minhu udvun tedâ`â lehu sâirul-cesedi bis-sâheri vel-hummâ.

Mü’minler birbirlerini sevme, karşılıklı şefkat ve merhamet etme ve birbirlerini koruma hususlarında vücudun işleyişine benzerler. Nitekim onun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar uykusuzluk ve humma ile (vücut hararetini yükseltmekle) onun elemine ortak olurlar. (Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66)

Mü’minlerin örneği, sevinci ve üzüntüyü paylaşmaları, beraber hissetmeleri ve birbirlerine yardım etmeleridir. Ve vücut, tıpkı kollarınızın, ayaklarınızın olması gibi tüm parçalardan oluşan mükemmel bir sistemdir ve Allah insanları böyle yaratılmayı nasip etmekle şereflendirmiştir. Vücudun bir azası sızlasa vücudun tamamına ne olur? Vücudumuzun tamamı ağrı ve sızı içersinde olur. İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bize “Ayrı düşmekle kendi kendinize acı vermeyin, kendinizi bir binanın parçaları gibi ayrılmayarak ve kavga etmemek suretiyle koruyun.” diyor.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ

Ve emruhum şûrâ beynehum.

Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. (Şûra, 42/38)

Cenâb-ı Hakk “İstişare edin, birbirinize danışın.” buyuruyor. İşleriniz, projeleriniz, düşünceniz, planlamanız danışma yoluyla olmalıdır, yani her konuda birbirinizle istişare etmelisiniz.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) sonra, ümmet bölünmeye ve dağılmaya başladığında, mürtedler--yani İslamı terkedenler--Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) gelerek “Bizler Peygamber’e (s.a.v.) zekat öderdik. Ancak, bundan böyle ödemeyeceğiz, kendi önderlerimize ödeyeceğiz.” dediler. Hz. Ebu Bekir (r.a.) bundan hiç hoşlanmadı ve Hz.Ömer Efendimiz’de (r.a.) “Ey Ebu Bekir es-Sıddîk! Onların dediklerini kabul et, onlardan zekat alma. Zira Efendimiz’in (s.a.v.) emri üzere bizim ordumuz dağıldı ve kalan ordumuzun onlarla savaşacak gücü yoktur.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ey Ömer! Ben onların Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) emretmiş olduğu bir şeyi değiştirmelerine izin vermeyeceğim. Zekat, erkânül-hamse’den olan ve İslamın beş direğinden biridir. Eğer ben onların zekatı terketmelerine izin verirsem tüm ümmet zekat vermeyi bıracak. Ben buna karşı savaşırım!” demiştir. Sonrasında ufak bir orduyla onlara karşı savaşmış, onları hezimete uğratmış ve İslam’a dönmelerine vesile olmuştur.

“Ve emruhum şûrâ beynehum” ayetinin manası, en güzel çözümü bulabilmek için danışmak demektir. Ve bu konuda Ebu Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) iyyâkum vez-zan, “Birbirinizden şüphe etmeyi bırakın.” hadis-i şerifini nakletmiştir:

عن ‏ ‏أبي هريرة ‏ ‏رضي الله عنه ‏أن رسول الله ‏ ‏صلى الله عليه وسلم ‏ ‏قال ‏ ‏إياكم والظن فإن الظن أكذب الحديث ولا تحسسوا ولا تجسسوا ولا ‏ ‏تناجشوا ‏ ‏ولا تحاسدوا ولا تباغضوا ولا تدابروا وكونوا عباد الله إخوانا.

Şüpheden (suizandan) kaçının, çünkü zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın, birbirinizin sözlerine kötü niyetle kulak kabartmayın, birbirinizle rekabete girişmeyin, birbirinizi çekememezlik etmeyin, birbirinize karşı kin gütmeyin ve sırtınızı dönmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Müsned-i Ahmed b. Hanbel)

Eger 100% emin değilseniz, şüphe etmeyin:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

Yâ eyyyuhellezîne âmenuctenibû kesîran minez-zanni, inne ba’daz-zanni ismun ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dan e yuhibbu ehadukum en ye’kule lahme ehîhi meyten fe-kerihtumûhu vettekullâhe innallâhe tevvâbun rahîm.

Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Hucurât, 49/12)

Zannetmek günahtır; eğer kardeşiniz hakkında yanlış bir zanda bulunuyorsanız bir günah işliyorsunuz ve hesap gününde bundan dolayı sorguya çekileceksiniz. Allah (c.c.), zulmedilen kişi sizi affedinceye kadar sizleri affetmeyecek. Yoksa kulları üzerindeki ilk hak tabii ki Cenâb-ı Hakk’a ait olduğundan dilediği şekilde ceza verecek veya affedecektir. Alimlerin çoğu amellerdeki eksikliklerinizin Allah (c.c.) tarafından Rahman ve Rahim olması hasebiyle affedileceğini söylerler. Ancak, başka birisine karşı zanda bulunmak ve onun hakkında iftiralar yaymak suretiyle ona eza vermek ve ona şüphe etmek suretiyle fitne yayarak onun hakkına tecavüz etmişseniz işte o takdirde Cenâb-ı Hakk hesap gününde ilk olarak o kişiye ait olan hakları sizden alır. Bu vesileyle size ait olan tüm amelleri kendi tarafına devşirir de sizden daha fazla sevabı istedikçe ister.

Hz. Peygamber (s.a.v.) hadis-i şerifte, iyyâkum vez-zan fe innez-zanne ekzebel-hadîs, “Zandan sakının, çünkü zan sözlerin en yalanıdır.” buyurmaktadır. Sözlerin en yalanı zandadır, çünkü doğru olmama ihtimali çok yüksektir. Hadisin devamında Hz. Peygamber (s.a.v.) zanna ilave olarak Müslümanları şu konularda uyarmaktadır: ve lâ tecessesû, birbirinizin kusurlarını araştırmayınız (biz birbirimizin hatalarını "bak şuna veya buna neler yapıyor" demek suretiyle çokca araştırıyoruz); ve lâ tehassasû, şunu veya bunu sorarak konuşma yoluyla da kusur araştırmayın çünkü bunun tamamı yalan yanlış olabilir; ve lâ tehâsadû, birbirinize haset etmeyin; ve lâ tenâceşû, din işleri hariç birbirinizle yarışmayın.

Din işlerinde istediğiniz kadar yarışabilirsiniz. Mesela "Bu arkadaş dört rekat namaz kıldı, öylese ben sekiz rekat kılacağım." denilebilir. Neden olmasın? Bazı insanlar teravi namazını sekiz rekat kılarlar başkaları da 20 rekat kılar. Bu din hususunda olan caiz bir yarışmadır, ancak dünya meseleleri için yarışmak olmaz.

Şimdi diyelim ki sizin bir kardeşiniz bir petrol istasyonuna sahip, mazotun galonunu da 3,50 dolara satıyor (1 galon yaklaşık 5 litredir), siz de kendi istasyonunuzda galonu 3,40 dolardan satış yapıyorsunuz, yarış yapmayın! Ben Müslümanlardan bahsediyorum. Yarışmayınız! Eğer onun şurada bir petrol istasyonu varsa gidin kendi istasyonunuzu varın başka yerde açın ya da onun bir bakkalı varsa kendi dükkanınızı gidin başka bir yerde açın. Ancak illa da burada açmak istiyorsanız birbirinizle yarışa girmeyin.

Ve lâ tehâsadû, birbirinizi kıskanmayın. Efendimiz (s.a.v.) bizlere ahlâkımızı nasıl mükemmel bir hale getirebileceğimizi öğretiyor. Ve lâ tebâğadû, birbirinizden nefret etmeyin. Birbirimizden nefret ediyor muyuz? Bazıları ediyor olabilir. Ve kûnû ibâdullahi ihvânen, ve Allah'ın kulları olun, kardeşler ve kızkardeşler olun. Kardeşlerinize nasıl davranıyorsunuz? Saygı, sevgi ve neşeyle kardeşlerinize saygı gösterirsiniz. İşte Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bize emrettiği şey budur: size saygı göstermeseler dahi, önemli değil, siz onlara saygıda kusur etmeyin.

Başka bir hadis-i şerifte ise Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

قال: تصل مَنْ قطعك

En tasile men gata`ak.

Seninle bağlantısını kesenle sen tekrar iletişim kur. (Beyhâkî)

Seninle bağları koparanlarla güzel ilişki kur. Şimdi dünyanın değişik yerlerinde pek çok ailede görüyoruz ki, kardeşler birbirlerinden nefret ederler, hatta diğer kardeşlerinin arkasından toplum içerisinde olmadık haberler, hikayeler, dedikodular yayarlar.

Rasûlullah (s.a.v.) bunu sevmezdi ve bununla alakalı şöyle buyurmuştur:

مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ يَسَّرَ عَلَى مُعْسِرٍ فِي الدُّنْيَا يَسَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَنْ سَتَرَ عَلَى مُسْلِمٍ فِي الدُّنْيَا سَتَرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَاللَّهُ فِي عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ

Kim ki bir Müslümanı dünyanın bir derdinden kurtarırsa Allah da onu kıyamette, hesap gününün dertlerinden kurtarır ve her kim ki dünyadaki bir zorluğun giderilmesine yardım ederse Allah da ona dünyanın ve ahiretin zorluklarından sıyrılmayı nasip eder. Her kim ki başka bir Müslümanın kusurlarını örterse Allah da onun dünya ve ahiretteki kusurlarını örter. Kul bir kardeşinin yardımcısı olduğu müddetçe, Allah da o kulun yardımcısı olur. (Tirmizî).

Kim kardeşine yardım ederse, Allah da ona yardım eder. Yani eğer Allah'ın yardımını istiyorsak, o takdirde gidip yardıma ihtiyacı olan birine yardım edelim. Neden Allah (c.c.) zekatı ve fitir sadakasını emretti? Zekat, zenginden fakire vermek ve karşılıklı yardım edilip Allah'ın yardımı size ulaşsın diyedir.

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulüm etmez, onun mahvolmasına çalışmaz ve kardeşinin derdi ile dertlenen kişinin dertleriyle de Allah dertlenir. Kim bir Müslümanı zor bir durumdan kurtarırsa, Allah da onu hesap gününün zorluklarından kurtarır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da hesap gününde onun ayıplarını örter. (Tirmizî)

Ve men setera muslimen seterahullâhu yevmel-giyâmeh, “Kim ki bir Müslüman kardeşinin kusurunu örterse, Allah da kiyamette onun ayıplarını örter--onu rezil rüsvay etmeyecek.”

Cenâb-ı Hakk bizi affetsin!

http://sufilive.com/And_Hold_Tight_to_the_Rope_of_Allah-5163.html

© Telif hakkı “Sufilive”a aittir. Bütün hakları saklıdır. Bu kopya, uluslararası Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunmaktadır. Lütfen paylaşırken, “Sufilive”a atfediniz. Allah razı olsun.

UA-984942-2