Çarşamba, Nisan 21, 2010 Lefke, Kıbrıs
Destur Ya Seyyidi. Bismillahirrahmanirrahiym Bismillahirrahmanirrahiym Bismillahirrahmanirrahiym. SubhanAllah Velhamdulillah Ve La İlahe İllallahu Vallahu Ekber Allahu Ekber Velillahil Hamd. La İlahe İllallah Seyyidina Ve Nebiyyina Ve Mevlana Muhammeden Rasulullah (s.a.v). Allahumme sebbitna `ale 'l-Hak. Allahumme sebbitna `ale 'l-Hak. Allahuma sebbitna `ale 'l-Hak.Ya Rabbi İzzeti Vel Azameti Vel Ceberut.
Euzubillahimineşşeytanirraciym Bismillahirrahmanirrahiym. Bismillahirrahmanirrahiym dediğiniz zaman bu ilahi sözler insanlara zahmet veren herşeyi alır. Cenâb-ı Allahtan sonsuz rahmetini istiyoruz. Bize varlıklarına konuşmak için bir kuvvet veya bir kapasite vermesini istiyoruz. Ve Âlemlerin Rabbinin bu gezegendeki varlıkların arasında halife olarak seçilenler. Biz Cenâb-ı Allah’ın sonsuz mülkünde halifeler değiliz. Bize sadece bu gezegende halife olmak ikram edildi. Anlamalısınız, Estâuğuzubillah,
(Bakara:30) وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ لِلۡمَلَـٰٓٮِٕكَةِ إِنِّى جَاعِلٌ۬ فِى ٱلۡأَرۡضِ خَلِيفَةً۬ۖ
<
Evet, bu anlamak için nettir. Ey Cenâb-ı Allah ın bu gezegendeki zayıf kullarını destekleyen ulvi kimse, bize bazı ilahi ikramlar ikram eyle.Ve buyuruyor ki; “Ben sorumluyum ve ben bu gezegendeki insanoğluna ulaşmak için seçilmiş ve ikram edilen o kimseyim. Onları hakiki yönlerinde onlara ilahi kimselerin yollarını gösteririm." Bu yollar sadıkların adımlarından takip edenlerdir.
Merhaban Selefi ulemaları, Merhaban. Şimdi size geliyoruz çünkü ulemayız diye iddia edersiniz. Ve biz birinci seviyedeki insanlarız ve bizim Kurân-ı Kerîmden birşeyler anlamaya ihtiyacımız var. Kurân-ı Kerîmi içeren birşeyleri anlamak istiyoruz. Biz talibiz, bazen bu sıfır olana bunları konuşturuyorlar. Evet. Ve diyoruz ki, önemli olanın ne olduğunu kalbime atıyorlar, bazı nûrlar veriyorlar. Bu nûrlar hiç değişmeyen hakikatleri gösteriyor. Onun için kendi içinde meşale taşıyan kimselere ihtiyacımız var. Dolu insanların meşalesi var ama misal olarak diyebiliriz ki herkesin bir kandili var. Ama bu yanık değildir. Kandil neyle uyanır?
Ben küçüktüm, insanlar benim asla küçük olduğumu zannetmezler. Küçüktüm, yaşım 7 veya 8 idi. Ve komşularımızın pek çoğu Ermeni kardeş ve bacılardı. Ermeniler, SubhanAllah, o kadar yüksek gayretli, himmetli kimselerdir. Yoksa aspirin mi? Onlar kendilerine teklif edilenlere karşı o kadar ciddi kimselerdi. Dünya için olursa pekçok birinci sınıf sanatlar veya el sanatları yaparlar. Ve asla hükümette memur olmaya koşmazlardı. Onlar ellerinle çalışmayı severler ve gayretlerinin ekmeğini yemek isterler. Ve onların komşulukları da iyi, mükemmel olur. Benim yaşadığım eve yakın bir yer Nicosya'ydı. Nicosya derlerdi o bölgeye. Orada bir kilise vardı. Onlar dinlerinde o kadar iyi inananlar olduklarından dolayı. Onlarla tartışmayacağız. Onlar dinlerinle ve inancınla mutlular. Bir kimse hakikatte inancının gerektiğini yaparsa onun kötü bir kimse olacağını kimse iddia edemez. Hayır, onlar aşırı bir kimse veya kötü bir kimse veya zalim olamazlar veya bir katil olamazlar. Bazen kiliselerinde bütün sosyal işleri, sosyal şeyler yaparlar. Ve onlardan biri evlenme törenindeydi. Kiliseden geldiler ve her birisi bir mum taşıyordu. Sadece birisi yanan bir mum taşıyordu. Kimin kandili sönerse hemen yanan kandilin yanına gelip yakıyorlardı.
Herşeyden kendinize bir fayda almalısınız. Evet, onlar alıp giderlerdi. Bir kandil bin tane kandil yakmaya yeterliydi. Evet? O ışığı başkalarına vermekle azalmaz, hayır aynı kalır. Ve ilahi nûrlar gönderilen ilahi kimseler insanoğluna nûrlar vermeye geldiler, ilahi nûrlar. Onları nurlandırmak için. Evet, onun için insanlar nûrlar isterlerse bunu nûrlu kimselerde bulabilirler. Doktorlar, uzmanlar veya akademisyen veya doktorlardan değil. Onlara bu ilahi nûrlar ikram edilmemiştir. İlahi nûr belki yaşlı ve zayıf kimsededir ama o kalbinden sönmüş kalplere nûr verir. Onun için bütün insanlar her zaman Peygamberlere itiraz ettiler. “Bu insanların çobanı mı?” Kimdir bu kimsede ilahi seviyelerden geliyoruz ve bizi dinleyin diyorlar? Bunlar kimdir?” derler. Onlar her zaman dış görüntüsüne bakarlar ama göklerden gelen ikram maddi varlığımız için değildir. İnsanların en büyük hatası bazı kimselerin göklerden nûrlandığına inanmamaktır ve inkâr ederler.
Selefi ulemalarımız pekçok Hadisler bilirler. Ve şimdi konuştuklarımızı bir Kutsi Hadis ile söylüyorum:
رب اشعث اغبر لو اقسم على الله لأبره
rubba eş`at agbara lev agseme `alellahi laa ebbera.
"Saçı başı dağınık, eli yüzü tozlu, kapılardan koğulmuş öyleleri vardır ki bu şöyle olacak diye yemin etseler, Allah onların dediğini yapar." (Müslim birr 138,cennet 48)
Hakiki sözlerin ne olduğunu çok iyi bilirler. Ama şimdi insanların hastalıkları vardır. Hastalık nedir? Bedensel hastalığı tedavi edersiniz ama nefsimize ait olan hastalığa kolay bir tedavi getiremezsiniz. Böyle tedaviyi bilinmeyen bir kimsede veya atılmış bir kimsede bulursunuz. Allah Allah Allah Allah Allah Allah. Subhanellezii evda sırrıhii beyne `ibaadihi haysu huve yaktaar. "Dilediği kulunun arasına Kendi sırrını yerleştiren Allah tüm noksan sıfatlardan münezzehtir" Cenâb-ı Allah öyle bir özellik verir, sizin dış görüntünüze bakmaz. Ama insanlar dışına bakar içine değil. Ve insanlar hakiki varlığınla şereflenmiştir ve bu da perdelidir.
Ey insanlar, onun için şimdi diyoruz ki insanlar asla Cenâb-ı Allah’ın kullarına dikkat etmezler. Cenâb-ı Allah ilahi hikmetinle hazineleri harabede tutar veya saklar. Dış görüntüsü yıkılmıştır ama onun içinde bulduğunu üniformalı veya güzel görüntülerde bulamazsınız. Hayır, hazineleri viranelerde bulursunuz. Onun için Peygamberler geldi ve asla dış görüntülerini ihtişamla kullanmadılar. Hayır, hayır. Söylemeye üzgünüm ki Hıristiyanların başları özel ve pahalı kullanıyorlar ve başlarına pekçok şeyler takıyorlar. Neden? Bunu hangi Peygamber kullandı? Bu ilhamı kimden alıyorlar? Nerden alıyorlar? Evet, evet ve de onun için bazen Selefi ulemalara hitap ediyorum çünkü onlar kıyafetlerine itina gösteriyorlar. İnsanlara gözükmek için, insanlar onlara baksınlar diye. O kimse göklerden geldi ve ilahi kitaplar onlara böyle üniformalar kullansın diye emrediyor zannetsinler diye.
Bir hikaye vardır: İnsanoğlu arasında en meşhur olan Nasrettin Hoca. Bu milletler arasında da meşhurdur. Bir kere bir ziyafete davet edildi, kralların törenine. Oraya çarşıya giderken giyindiği gibi gitti. Onu aldılar ve masaların en sonuna oturttular:
“Şimdi gidip geleceğim, lütfen yerimi tutun,” dedi.
“Tamam beyim, olur.” Gitti ve bayramlık kıyafetini giyindi. Geldiğinde o kadar güzel elbisesi vardı. Bekçiler baktılar ve onu aldılar ve baş köşeye oturttular, kimsenin böyle güzel kıyafeti yoktu.
“Buyur, ey misafirimiz buyur,” dediler. Elbisenin kolunu aldı ve böyle böyle (yemeği koydu) ve “Ye, ye, ye” dedi.
“Ne yapıyorsun hoca efendi?”
“Birşey yapmıyorum. Daha önce sıradan elbisemle geldim ve beni merdivenin yanına oturtunuz. Şerefli elbisemi giydim ve beni büyük birisi gibi karşıladınız. Ben aynı kimseyim ama giyindiğime değer verdiniz onun için “Sen ye, sen ye, sen ye çünkü bu senin için benim için değil. Benim için olsaydı daha ilk geldiğimde beni masanın başına koyarlardı,” diyorum.
Onun için şimdi insanların anlayışı dış görüntüsüne göredir. Onun için Selefi ulemalarımız da en iyi elbiseler giyerler. Kimse sıradan insanların elbisesini giyinmekle mutlu olmazlar. Evet bu doğudan batıya, milletlerden, dinlerden, din adamlarından gelen hastalıktır. Bu doğru değildir. Bu doğru değildir ama insanlar bütün dikkatini dış görüntüsüne verirler. Ama asla kalplerine ait olan birşeyi yapanlara ilgi duymazlar. Onlar böyle akıllı, güzel kıyafetleri bırakırlar ve heybetli üniformaların onlara daha fazla şeref verdiğini zannederler. Bu insanların saygısını bırakın ve ilahi kimseler yanında şerefli bir kimse olmayı isteyin. Cenâb-ı Allah bizi affeylesin.
Fatiha.
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Dum dum dum dum dum dum dum dum”
“Ey İsa (a.s), selamet üzerine olsun, nerede oturuyorsun?”
“Ey Şeyh Nazım, nerde oturduğumu benim ümmetime sor.”
“Kime soralım?”
“Piskoposlara sorabilirsin, Papaya sorabilirsin, Papazlara sorabilirsin nerede oturduğumu.”
“Ey İsa (a.s.), ben az önce dış görüntüsü hakkında bir hikâye anlattım. Ve senin takipçilerin olduklarını iddia edenler seni her zaman elbisesiz yaparlar. Sadece bir elbisen, kıyafetin var. Ve Rabbine çıktın derler. Rabbine çıkmak için senin böyle kıyafetlerin yok muydu? Sadece bir parça elbisen mi vardı?”
Bu mantıklı mı? Bu nasıl olur? Ve Rabbi onu çıplak kabul etti ve sağ tarafıma otur mu dedi? Nedir bu? Şimdi Hıristiyan kardeşlere soruyorum. İşittim ki kutsal Papa 12. Benedik, Akdeniz’deki bu mütevazı yeri ziyaret etmek istiyormuş. Ve ve bana pekçok rivayetler ulaştı ki o her gece insanlara hitap eden birini ziyaret etmek için gelecek ama burada yaşlı birisini ziyaret etmek için daha son kararını vermedi diye.
Ben de diyorum ki o da, bende Rabbimizin kuluyuz. Ben o sayın kutsalı davet ediyorum. Doğudan batıya duysunlar, o hoş gelir. Biz herkesi iyi karşılarız. Yalnız Şeytanı karşılamayız. Hayır ama insanoğlundan gelen herkesi karşılarız. Gidip onu karşılamak için yeterince imkânım olmazsa bile onu karşılarım çünkü ben sıfır kimseyim ama onun bir şerefi var.
Ben fakir ve yaşlı birisiyim. Ama sayın Kutsalın kalbine gelip beni ziyaret etmeye geliyorsa buyursun. Evime gelirse onu karşılar ve selamlarım. O kimse bana nasıl davranacak diye şüphe duymasın. Hayır, biz saygı duyarız, biz saygı duyarız. Selefi ulemaları, ne dersiniz? Hadisi Nebi Aleyhisselatu Vesselam:
إذا أتاكم كريم قوم فأكرموه
Iza aataakum keriime gavmin fekrimuuhu.
"Kavmin önderlerini hoş karşılayınız"
He..? Bu Hadis mi? Milletinde saygılı ve şerefli olan bir kimseye saygınızı verin. Bu bir emirdir. Eğer o gelirse ben gelmesi ve mevki için, milleti arasındaki şerefine saygı veririm. Onu aşağı düşürmeyiz. Hayır bu İslam ahlakı değildir. Kim gelirse ona saygımızı vermeliyiz. Sayın Kutsala yazmayı düşündüm ama ilahi kimseler, “Gerekmez, sayın Kutsalı doğudan batıya, bütün milletler arasında davet et,” dememi emrettiler.
Kıbrıs’a gelmek istiyorsa onu davet etmekten çok mutlu olurum; onu selamlar ve ikram eder, şeref duyarım. Buyursun. Bu sayın Kutsala ulaşırsa hiçbir şeyden korkmasın gelsin. Bu adadaki Hıristiyanlara rağmen. Onlar istemezler ama ben sıfır kimseyim. Bana gelmekle şeref verirse Cenâb-ı Allah ona ne ikram edilmesini istiyorsa onu ikram eder.
Evet beyim. Bütün milletler, bütün Hıristiyan dünyası, bütün Katolik dünyası dinlesinler ve bizim Peygamberlerin adımlarından olduğumuzu anlasınlar. Buyurun, gelmezse o sorumludur. Evet, benimde vermek için sofram vardır. İsa (a.s)’a sofra ikram edilmiştir. Üstünde 12 tür yiyecekler vardı. Ben zeytin, ekmek, balık bulurum. Tavuk? Tavuk değil ama sayın Kutsala ikram etmek için Cenâb-ı Allah’ın 12 tür lütuflarından bulurum. Buyurun. Ve de Selefi ulemalarımız gelmek isterse buyursunlar. Celaletuhu, Arabistan’ın kralı o kadar kibirli değilse buraya gelsin ve onun için de elimden gelenin en iyisini yaparım. Eğer Dalaylama, gerek yok, o hergün böyle şeyler yer. Amerikalı Cumhurbaşkanı Obama. Obama gelmek isterse onu selamlarım, onu karşılarım. O gelmek isterse, o kadar mütevazı olursa gelebilir, onu karşılamaktan mutlu olurum. Ona da 12 veya daha fazla tür meyve olur. O ekselansları Obama veya haşmetli Kraliçe gelmek isterlerse hoş gelirler.
Bir zamanlar onların dedelerinin vatandaşlarıydım. Haşmetli gelmek isterlerse hoş gelirler; onları karşılarım. Bazen çok kolay kimseyim, bazen çok zor kimse. Çünkü kalbim göklere bağlıdır, kendi adıma, nefsimin adına konuşmuyorum. Hoşgelirler. Evet beyim, haşmetli Kraliçe de hoş gelir.
Fatiha.
Yalnız bizim Türk hükümet insanları gelmek istemezler. Onlarda gelirse onları da karşılarım. Özellikle generaller, onlar için en iyisini yapabilirsem bütün generalleri serbest bırakırım ve o yargıyı kapatıp bitiririm.
Evet beyim, Kraliçe gelirken bize bunu söylememiz öğretildi; “Hip Hip Hureee, Hip Hip Hureee, Hip Hip Hureee. Bum, bum bum,” yedi tane top atılır. Yok ya çok gitti. Çok fazla tiyatro.
(Mürit: Herkes gelirse çok kalabalık olur) Çünkü doğum günüm için diyoruz ve Haşmetli Kraliçenin doğum günü için onlar viski içerse ben su veya çay içerim tamamdır.
Fatiha. Cenâb-ı Allah Kraliçemizi korusun, biz razıyız.
(Mevlana Şeyh Nazım telefonda Şeyh Hişam efendi ıle konuşuyor; "Iyiki Doğdun" şarkısını söylüyor. Sultan çok mutlu.)
Allahu ekber, Allahu ekber. Maşallah, Maşallah, Allahu ekber, Allahu ekber. Subhaanallah.