Available in: English   Turkish   Go to media page

Resûlullah (sav)’in Bizim Gibi Sıradan Bir İnsan

Olduğunu Sanmayın

Mevlana Şeyh Hişam Kabbani

1 Şubat 2013 Burton, Michigan

Es-Sıddîk Cami’de Cuma Hutbesi

Ey Müslümanlar, mü’minler! Elhamdulillah, hala Peygamber Efendimizin (sav) bu dünyaya teşrif ettikleri, Yüce Allah’ın (cc) Hz. Muhammed (sav)’i bütün ümmetlere ve cümle âleme gönderdiği rahmet ayındayız. Tüm yaratılış, melekler ve semâvat, Peygamber Efendimizin doğumundan ötürü şenlik halindeydi. Yerler, gökler ve herkes Hz. Muhammed (sav)’in zuhur etmesiyle sevinç içindeydi. Önceden de bahsedildiği üzere, dünyaya teşrif eder etmez onun (sav) varlığı, Mecûsi İranlıların bin senedir hiç sönmeyen ateşini söndürmüştü. Yeryüzüne inen o rahmet hürmetine Allah (cc), o ateşi söndürdü!

Kisrâ’nın sarayı sarsılıp yıkıldı. O zamanlar, İran Şahı’nın “Şahların Şahı” olduğu söyleniyor ve Allah’ı (cc) kabul etmiyorlardı. Buna binaen, Cenâb-ı Hakk, onların bütün inançlarını Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in zuhûr etmesiyle altüst etti.

Rivayet olunur ki, Allahü Teâlâ, evliyaların Resûlullah (sav) için hissettikleri bu hakikati onlara göstermek istedi ve onlar da bunu açığa çıkarıp, Efendimizin bizim gibi sıradan bir insan olmadığı hakikatini ifşa etmek istediler. Şimdilerde ise bu gerçeğin idrakinde olanlar cok azdır; fakat senelerce yapılan mevlit kutlamaları sayesinde, şimdi biraz yatışmışlardır. İmam el-Nesefi’nin (ra) rivayet ettiği üzere evliyaullah, Allah’ın (cc) yüce ihsanlarından, lütuf ve bereketinden ilk yarattığının Efendimizin (sav) mübarek başı olduğu hakikatini açığa çıkarmak istediler. Demek ki kâinata ve göklere lütfettiği inayet, Efendimizin yaratılışındandır. Efendimizin (sav) mübarek başının yaratılması ile Cenâb-ı Hakk’ın inayeti yeryüzüne inmiş, ardından bu lütuf ile meleklere, cennete, kâinata ve herkese gelmiştir. Arapçada, fıkıhta bir kaide vardır:

إذا لم تستحي فاصنع ما شئت

İzâ lem testehî fesna` mâ şi'te.

Eğer hicap (utanç) duymuyorsanız, öyleyse istediğinizi yapın. (Ebû Dâvûd)

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek gözleri hayâdan yaratılmıştır. Çünkü alenen ya da gizlice günah işleyebilirsiniz ve bugünlerde çok fazla insan herkesin gözü önünde günah işlemektedir; ama Peygamber Efendimizin (sav) gözleri Allah’ın (cc) hepimize nazar etttiği hayâ duygusundan yaratılmıştır. Ayrıca her an yapabilecek olmasına rağmen, hicap hissinde devamlı takva üzere olduğundan hiçbir zaman başını kaldırıp yukarıya doğru bakmazdı ve şöyle niyaz ederdi:

اللَّهُمَّ لَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ وَلَا أَقَلَّ مِنْ ذَلِكَ

Allahumme lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete `aynin ve lâ akalle min zâlik.

Allahım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hatta bundan daha az zaman bile nefsimle başbaşa bırakma. (İbn-i Hanbel)

Allah (cc) Resûlullah (sav)’in gözlerini tevâzu ve hayâdan yarattığından, Efendimiz (sav) bakışlarını yukarı yöneltmeye utanırdı. Hayâ duygunuzun olup olmadığını anlamak icin kendinizi muhasebeye çekebilirsiniz. Bunun kolay bir yolu var: Bir davete gidin, ama bugünlerde yaptıkları gibi açık büfe tarzı olmasın. Ya da açık büfeye gitseniz bile, sadece önünüzdekini alın; bu hayâdandır. Çünkü gözlerimiz daima açtır, hep yiyebileceğinden daha fazlasını ister. Siz yemek yerken, gözleriniz her şeyi seçer, yani her şey için gözler açtır. Efendimiz (sav) bize bir hadis-i şerifinde bildirmiştir: “Size yakın olan taraftan yiyiniz.” Yani bugün dedikleri gibi “Bana o tabağı uzatır mısın?” demeyin, sizden uzakta olan yemeğe ulaşmak için.

Binaenaleyh, Efendimizin (sav) gözleri hayâdan yaratılmıştır. Kulaklarına ise, Efendimizin (sav) derinden hissettiği, ğîyra alâ ummetî, ümmetine karşı şefkat duygusu verilmiştir. Demek ki Peygamber Efendimizin (sav) başı inayetten, gözleri hayâdan, kulakları şefkatten ve dili zikrullahdan yaratılmıştır! Ne zaman ki Cenâb-ı Allah (cc) meleklerine salavat getirme emri verdi, o zaman Efendimize o mübarek dili ihsan etti; Cenâb-ı Allah (cc) meleklerin zikrinden hasıl olan bereketi Resûlüne ihsan etti ve böylece dili yaratılmış oldu. Dudakları tesbîh ve tahmîd’den, “Elhamdulillah” diyerek devamlı Allah’a şükretme hissiyatından yaratıldı, Fatiha Sûresi’nin ilk ayetinde geçtiği gibi: Elhamdulillâhi rabbi’l-âlemîn. Mübarek yüzünü, Cenâb-ı Allah (cc), razı olma halinden, yani ilahi rızalığından, Sevgili Peygamberine olan ilahi hoşnutluğundan yarattı. Göğsü ihlas ve sadâkattan, kalbi ise rahmetten yaratılmıştı. İşte kâmilliğe böyle ulaşmıştı, Sevgili Peygamberimiz!

Allahu Ekber! Sırf diğer insanlara şefkat duyması için, Cenâb-ı Allah (cc), Resûlünün kalbine giydirdiği bu güzel ilahi isim ve sıfatlar ile ne kadar çeşitli tecelliler bahşetmiştir Efendimize! Resûlünü tüm bu ihsanlarla kemâle erdirdiği zaman, o vakit Cenâb-ı Allah (cc), onu bu ümmete ve tüm yaratılışa göndermiştir. Şöyle buyurdu: “Bu Benim size hediyemdir! Resûlümü yeryüzüne bağışlıyorum.” Çünkü Cenâb-ı Allah (cc), Efendimizi (sav) Hz. Adem (as)’den önce yaratmıştır:

كنت نبيا وآدم بين الروح والجسد

Kuntu nebiyyen ve âdemu beyner-rûhi vel-cesed.

Adem ruh ile ceset arasındayken ben peygamberdim.

Peygamber Efendimizi (sav), Hz. Adem (as) henüz yaratılmamış, hala balçık halindeyken yarattı. Yani Efendimizin cennetteki yaratılışı, Adem (as)’ın yaratılışından önceydi. Böylece, Allahü Teâlâ, Resûlünü bütün bu özelliklerle bezemiş, bu yüzden şöyle buyurmuştur: “Onu size, cümle âleme bir ihsanım olarak bahşediyorum!” Ve bu yüzden Peygamberimizin, Peygamberler Mührü, Hz. Muhammed (sav)’in hakiki kıymetini bilmemiz ve onu her daim övebilmemiz için ismini, Lâ ilâhe illAllah, Muhammeden Resûllullah ile yüceltmiştir. Bu nedenle ona hürmet edin ve tâzimde bulunun, salât-u selâm getirin ve ona en büyük, en yüksek mertebedeki semâvi asaleti verin! Ona, sıradan bir insanmış gibi alelade konuşmaya çalışmayın; Efendimize hitapta bulunurken dikkat edin!

Meşhur bir sahabenin rivayet ettiği üzere, bir gün muhlis bir Yahudi Tevrat’a baktı ve dört yerinde “Muhammed” ismini buldu. Anında hepsini sildi. İkinci gün tekrar baktı ve bu sefer Tevrat’ın sekiz yerinde Hz. Muhammed (sav)’in ismini gördü. Bu durumdan hiç mi hiç memnun kalmayan Yahudi yine aynı şekilde hepsini sildi, fe keşefehum. Sümme nazara fî yevmi’s-sâlis, üçüncü gün baktığında Tevrat’ın on iki yerinde Hz. Muhammed (sav)’in isminin belirdiğini gördü! Karşısına dört defa çıkınca keyfi gitti ve hemen yırtıp attı. Bunun üzerine Allah (cc) sekize çıkardı; onları da yırtıp atınca bu sefer on ikiye çıkardı! Cenâb-ı Allah (cc), dilediği kulunu istediği şekilde doğru yola sevk eder; Hz. Musa (as)’a iman eden ve Tevrat’ı okuyan bu kişiyi, Cenâb-ı Allah (cc), Hz. Muhammed (sav)’e tâbi etmek istedi. Dolayısıyla, ona Hz. Muhammed (sav)’in ismini sildirip ve daha sonra Tevrat’ın sekiz ayrı yerinden tekrar sildiren Cenâb-ı Allah (sav), nihayetinde ona Efendimizin ismini on iki defa gösterdi. Efendimizin mübarek ismini her sildiğinde, Cenâb-ı Allah (cc) kendisine bir öncekinden daha fazlasını gösteriyordu. En sonunda, Peygamberimizin ismini Tevrat’ın on iki yerinde görünce, olduğu gibi bıraktı ve yırtıp atmadı; çünkü o anda kendisine hidayet nuru geliyordu.

Daha sonra, Şam’dan ayrılıp Resûllallah’ın beldesi Medine-i Münevvere’ye gitti ve Hz. Muhammed (sav)’in bu dünyadan göçtüğü haberiyle karşılaştı. Hz. Ali’ye (ra), eyne sevbe Muhammed, “Bana Muhammed (sav)’in cübbesini gösterin.” dedi; çünkü o artık Efendimize aşık olmuştu ve ona ait herhangi bir eşyayı görmeyi arzu ediyordu. Onun mübarek ismi Tevrat’ta dört defa, daha sonra sekiz defa ve en sonunda on iki defa belirince, Efendimize ait ne varsa görmek istedi; çünkü kalbi, ona karşı adeta bir sevgi şelalesi haline gelmişti. Cübbeyi getirdiklerinde sizce ne yaptı dersiniz? Mis kokusunu içine çekti ve kabr-i şerifinin huzurunda durup şehadet getirdi! Resûlullah’ın hakikatini içine çektiğinde o duyduğu koku neydi? O hakikat kendisine belirince, anında şehadet getirdi ve şöyle dedi: allâhumme in kunte kabelte islaamee, “Ey Allahım! Eğer Müslümanlığımı kabul ettiysen, ruhumu hemen al; çünkü sevgilimden bir an bile ayrı kalmak istemiyorum!” Açıklaması şudur: “Ruhumu çabucak al; çünkü Hz. Muhammed (sav) ahirette iken, ben artık dünyada kalmak istemiyorum.” ve oracıkta yığılıverdi. Hz. Ali (ra) cenazesini yıkadı, kefenledi ve onu Cennet-i Bâki mezarlığına defnettiler.

Bu hâdise, farklı bir inanca ve dine, Yahudi dinine mensup, Musa Peygambere inanan bir kimse içindi ki o, Resûlullah’ın ismini Tevrat’ta görünce memleketini bırakıp Medine’ye, Resûllah’ı görmek için yollara düştü. Bu dünyadan ayrıldığı haberiyle karşılaşınca, Efendimiz (sav)'in mübarek elbisesini gördü, kokladı ve daha sonra Allah’ın şehadetini kabul etmesi ve Resûlullah’a kavuşması için canını alması için Allah’a niyazda bulundu. Allahu Ekber!

İçinde bulunduğumuz bu ay, Sevgili Peygamberimizin ayıdır. Öyleyse Resûlullah’ı görme şerefine nail olmak için Allah’a durmadan niyazda bulunun! Allah’tan bize, dünyanın ve ahiretin iyiliği ve güzelliği olan Efendimizin sevgisini bahşetmesini ve onu bu ve öbür dünyada görmeyi nasip etmesini diliyoruz!

http://www.sufilive.com/Do_Not_Think_That_Prophet_is_a_Normal_Person_Like_Us-4830.html

© Telif hakkı “Sufilive”a aittir. Bütün hakları saklıdır. Bu kopya, uluslararası Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunmaktadır. Lütfen paylaşırken, “Sufilive”a atfediniz. Allah razı olsun.

UA-984942-2